9 Eylül 2009 Çarşamba

ELVEDA RUMELİ - NUH BEY MASALI (Önsöz)

Eğer ağustos ayının bir Cumartesi günü Erkan’lar Altınova’daki yazlığımızın bahçesinde konuğumuz olmasaydı;

Muhabbetin Drama’ya dayandığı bölüm, saatler sürüp de herkes can kulağı ile dinleyip, muhabbete bir yerinden katılmasaydı;

O güzel günün bir yerinde grup fotoğrafı çektirirken bile, Nesrin objektife bakmayacak kadar kendini Drama belgelerine kaptırmasaydı;

Saatler sonra konu değişse bile Sevin ile Pınar koltuklarını birleştirip fısıl, fısıl da olsa kendi aralarında Drama muhabbetine devam etmeselerdi;

Saatler süren toplantının sonuna gelindiğinde Pınar hala elindeki Drama dosyasından gözünü ayıramadıysa

Bizler Drama konuştukça, Erkan’ın babası Kemal ağabeyin gözleri çakmak, çakmak olmasaydı;

İşte böyle bir sohbetin sonunda; Sevin’in babasının, Erkan’ın annesinin, Pınar’ın babasının; O gün Erkan’ın çektiği fotoğrafları gruba ileten Vehbi’nin babasının Drama’lı olduğunu öğrenmeseydim;

Ayrılık saati geldiğinde Erkan;
- Yaz be Erdal abi bunları,  paylaş grupla bu güzellikleri kimbilir daha aramızdan kaç kişinin ilgisini çekecektir. Demeseydi….

Aklımın ucundan bile geçmezdi, Sevin’in ailesinin Drama ile ilgili anılarını oturup kaleme almak, çünkü benim için onlar ailemizle ilgili özel konulardı. Ne gerek vardı yazmaya… Hatta yazdıktan sonra gruba göndermeye.. Ama öyle değilmiş, yaşadıklarım; anılarımızın paylaşılmasının.. Bizde kalmamasının gerektiğini anlattı bana… Ben de oturdum bilgisayarımın başına;

Çünkü Televizyondaki “ Elveda Rumeli “ dizisi var ya… İzleyeni pek çok olan. Oradaki sütçü Ramiz.. Karısı Fatma.. kızları.. damatları ne güzel insanlar onlar..ne güzel aile bağıdır o ..Sefaletin ..Felaketin göbeğinde bile, mutlu olmayı becerebilen ne güzel senaryodur o…

Ama bence o topraklarda yaşayanların genlerine geçmiş iyilik, güzellik,
Mutluluk, sevecenlik birkaç nesil değişse de.. torunlarda bile devam ediyor Rumelilik….Bakın Sevin’e…Bakın Erkan’a..Bakın Pınar’a.. Bakın
Vehbi’ye.. vallahi hak vereceksiniz. Ne kadar sıcak insanlar..

Bizim de var bir “Elveda Rumeli” masalımız…

ELVEDA DRAMA.. NUH BEY MASALI

ATV’deki “Elveda Rumeli” dizisi devam edecek mi? Yoksa etmeyecek mi ? bilmiyorum.. Ama oralarda 1920’lerde yaşanan Rum baskıları.. Rum baskınları.. Rum katliamları her geçen gün artarak devam edince..1. Dünya savaşı sonucunda sınırlar yeniden çizilince artık Rumeli’de yaşayanların gelecekleri belirlenmiştir… Kavala’dan kalkan gemiler, o yörede yaşayan binlerce Türk aileyi.. Çeşme ve İzmir limanlarına taşımak için ardı arkası kesilmeyen seferler yapmaktadır… Belki de kalkan son gemide, Drama müftüsü Hacı Mustafa efendi ile çocukları Fatma, Mehmet, Hakkı da vardır.. belki bir daha görme fırsatı bulamayacakları topraklara.. Ufukta kaybolana kadar yaşlı gözlerini kırpmadan bakarlar…Bir tek kelime bile konuşmadan.. Keşke bu topraklarda, ölebilseydik diye…diye..
Kalkan bu gemi son gemidir.. Çünkü müftü Mustafa Efendi.. Anadolu’ya göç edenlerin mübadele ile ilgili tüm işlemlerini yapan oradaki mal varlıklarını belgeleyen evrakları hazırlayarak ellerine vermekle görevlidir…Hacı Mustafa Efendi’nin kendisi gibi babası hatta dedesi bile..
Birkaç göbek Drama Müftülüğü yaptığından köklü bir aileden gelmektedir.. Gemide 4 çocuğundan 3’ü ile 4’üncü çocuğunun eşi Zatiye hanım da bulunmaktadır.. 4’ çocuğu Nuh ise Balkan Savaşında esir düşmüş yaralı olarak kaldırıldığı hastaneden bir Rus hemşirenin hayatı pahasına yaptığı yardımlar sayesinde kaçarak, 6 ay süren bir yolculuktan sonra canını zor atmıştır Türkiye’ye… Cephedeki Ödemiş’li bir silah arkadaşının evinde ailesini ve eşini beklemektedir…

Bir Osmanlı Paşasının kızı ile evlendikten birkaç ay sonra başladığından Balkan savaşı, çiçeği burnundaki eşi Zatiye hanım tütmektedir gözünde…

Son Drama müftüsü Hacı Mustafa Efendi ve ailesi daha gemide planlarını yapmıştır.. İzmir’e iner inmez, İzmir Mübadele Komisyonuna uğrayıp bilgi edinecekler, sonra oğulları Nuh bey’in ısrarla gelin Ödemiş’e yerleşelim ısrarına uyarak Ödemiş’e gideceklerdir..Nitekim İzmir’de uğradıkları Komisyon da onların Ödemiş’e yerleşmelerine salık vermiştir.. İzmir’de 2 gece konakladıktan sonra hayaller kurarak Ödemiş’e varırlar…

Ellerindeki tapuları Ödemiş Mübadele Komisyonunun önüne koydukla-rında, adam başını kaldırır karşısındakilerin yüzüne bakarak;
- Efendiler size Ödemiş’i versek bu tapuları karşılayamayız, Siz en iyisi buradan Söke veya Aydın’a gidin, oralarda arazi daha geniştir,ancak oralarda bu tapularınızın karşılığını alabilirsiniz.. der

Söke’ye gitmekten başka yapacak şey yoktur, aile toplanır Ödemiş’ten Söke’ye doğru yola çıkar 2 gün sonra bu sefer Söke Mübadele Komisyonun karşısına çıkılır.. Ellerindeki tapuların karşılığı olarak önerilen yerler alınır..Fakat tapuların önemli bir kısmı paşa kız Zatiye Hanıma ait olduğundan, alınan malların çoğu Nuh beyin eşine aittir..Kabaca dökümü şöyle;
- Birkaç yüz dönüm tarla
- Yüzlerce ağaç zeytinlik
- Söke’nin ortasından geçen Milas yolu üzerinde 1 han, Hanın caddeye bakan tarafında 7-8 dükkan,( biri kıraathane)
- Dükkanların üstünde de 15-20 odalı bir otel.

Ama Zatiye hanım için önemli olan verilecek olan evdir..Komisyon başkanı ellerinde olan evlerden birkaçını gösterir.. Drama’daki saray yavrusu evlerine eşdeğer bir ev bulamadıklarından…Uzun yıllar Söke’de doktorluk yapan Dr.Aleko Perikli Camuzakis’in özene bezene yaptırdığı Kemalpaşa Mahallesindeki konağı kabul ederler.. Ve.. Söke’ye yerleşirler…

Zatiye Hanımın zorla beğendiği Perikli Konağı tüm Sökelilerin hayallerini süsleyecek kadar özenle yapılmış, çinileri ve yer karoları İtalya’dan getirilmiş bir konaktır… Hele kurtuluş savaşı yıllarında Türk dostu Perikli’nin; İşgal kuvvetleri komutanın tüm Söke eşrafını yok etmek için düzenlediği katliam gecesinde, Doktor Perikli Sökenin zengin ailelerin erkeklerini oyunla konağında toplayıp da tümünü katliamdan kurtarınca Konağın manevi değeri de dillere destan olmuştur..

Ve.. Sonunda Drama’dan üzücü başlayan yolculuk Söke’de sonlanmıştır. İyi bir eğitimi, gelirken getirdiği yüklü altınlarla yeni yaşamına başlayan Zatiye hanım birkaç kez İzmir’e giderek Konağını eşyalarını satın almış, evini zevkine göre döşemiş, sonra da yıllardır Drama’ da korku içinde yaşadıklarından.. Emniyet adını verdikleri otellerini yine İzmir’den aldıkları eşyalarla tefriş etmiş
Böylece yeni bir yaşantıya yelken açmıştır.. Takvimler daha 1930’lara
Gelmeden…

1930 ‘lu yıllarda Söke’de halkının durumu perişandır. Çiftçinin ürettiği hiçbir şey para etmemektedir. Bütün yurtta o yıllarda olduğu gibi çiftçi tarlasında ürettiği ile yaşamaya mahkumdur. Koskoca Menderes Ovası’nın niğmetlerinden kimse yararlanamamakta üretilen hiçbir ürün alıcı bulamamaktadır. Zeytinyağı, buğday, tarhana, bulgur ve tabii bir de ot yemekleri halkın temel beslenmesini oluşturmaktadır..

Ama bu arada Kemalpaşa Mahallesindeki Nuh bey konağında yaşam çok farklıdır. 3 katlı konakta aşçılar, çamaşırcılar, hizmetçiler gırla gitmektedir.. Kazanlarla yemekler pişirilmekte..Yemeğin kokusu nereye kadar gittiyse bir kap yemek de oraya kadar gitmektedir. Zatiye hanım çok iyi kalpli bir bayandır. Mahallede kimin ne sıkıntısı varsa yardımcı olmaya çalışmaktadır…

1930’lu yılların ilk yarılarından itibaren Söke pazarının kurulacağı günden bir gün önce İzmirli tüccarlar Söke’ye gelmekte, Söke’den alacakları ürünleri İzmir’de pazarlamaya başlamışlardır. Ticaretin canlanmaya başlaması her kesimi mutlu etmektedir. Tabii bu arada Söke’ye gelen tüccarların Rumeli kökenli olanları Nuh Beyin evinde konuk edilmekte, henüz dumanı tüten Rumeli anılarının ardı arkası kesilmemekte, akşam yemeğinde başlayan muhabbetler gece yarılarına kadar devam etmektedir. Ertesi gün de köylerden gelen mallarını satacak köylülerde Nuh bey’in hanında atlarını eşeklerini bağlayacak yer bulamamaktadırlar.. Artık Söke’de işler açılmış , yüzler yavaş gülmeye başlamıştır.

İşlerin yolunda gitmesine sevinenlerin başında Zatiye Hanım gelmektedir. Çünkü bütün aile ekonomisi onun denetimindedir. Dükkanların..Hanın..otelin kıraathanenin tüm geliri Zatiye hanıma teslim edilmekte o da paraları yatak odasının zeminin altında Perikli tarafından yaptırılan gizli kasasında istiflemektedir.. İşler iyi gidince Nuh beyden dükkan kiralayan İzmirli bir Yahudi olan,ki adı Rafael Levi ile ticari ortaklık kurulur, hafta içinde Nuh bey onun adına pamuk satın alarak Ticaret hayatına da atılır..Bu ticaretten çok para kazanmasa da yahudi Rafael’i kazanmıştır. Hatta bu ilişki öylesine artar ki, Nuh bey ne zaman İzmir’e gitse Karşıyaka’da Eshot sokağında oturan Rafael Levi’lerin evinde 1-2 gece konaklamadan Söke’ye dönmemektedir..

Bu arada Zatiye Hanımın da onayı ile aile Kahramanlarda Fuarın 26 Ağustos kapısının tam karşısında bir ev satın alarak yaşamlarında yeni bir pencere açmışlardır.

Söke’de bütün işler tıkırında gider ancak bir eksik vardır.. Zatiye hanımın çocuğu olmamaktadır..Ama bunun yanında Nuh Bey de hastalık derecesinde bir çocuk sevgisi vardır. Zaman zaman bu konuda çıkan ufak tefek tartışmalar Zatiye Hanımın otoriter tavrı sayesinde çok uzamadan üstü örtülmektedir.

Drama’daki yüzlerce dönümlük arazideki at çiftliğinin Nuh beye aşıladığı at sevgisi Söke’de de devam etmekte, Hatta Nuh bey işine gidip gelirken bile simsiyah ayakları beyaz nişanlı atıyla gidip gelmektedir.. Kerpiç evlerinde atın nal seslerini duyanlar;
- Nuh bey geçiyor diye söylenmektedir.
Nuhbey’in geçişi ise çocuklar için adeta bayramdır..Sıra sıra dizilmekte “Nuh dede”, “ Nuh dede” diye avazları çıktığınca bağırmaktadırlar.. Çünkü;
Bu bağırışların ödülü vardır..Takım elbiseler içindeki Nuh bey atından iner..Hepsini teker, teker öper..Yeleğinin cebinden eksik etmediği şekerleri veya ortası delik yüz paraları bir tören ciddiyetinde çaktırmadan ellerine sıkıştırıverir..Zatiye hanımın itirazlarına rağmen bu davranış yıllarca devam eder..

Nuh bey konağında ramazanlarda bir başkaydı. Ramazan süresince konakta, çeşitli kesimlerden konuklar ağırlanır, mahalledeki cami çalışanlarına,ramazan boyunca yemekler verilirdi.Nuh bey’in aşçısı olan Necibe ile Özbaş’ların Celal bey diye tanınan kişinin aşçısı ile beraber( ki o aşçının adı da arap Necibe idi) yemek pişirmekle görevli idiler. Nuh bey ile Celal bey aralarında anlaşma yaparak, caminin iftar ve sahur yemeklerini paylaşırlardı.
Ramazandaki özel gecelerce Konaktaki tüm ışıklar yakılır, Söke camilerinin hocaları o gece Nuh bey konağında ağırlanırdı.
Ramazan davulcusu Rıza, Nuh beyi çok iyi tanıdığı için sahurda kaldırmaya geldiğinde, bazı geceler Rumeli türküleri çalar, bazı geceler maniler okurdu. Çünkü sokakları hızlı hızlı geçip, Nuh Bey konağının önünde 15-20 dakika davul çalmanın ödülü vardı..Kapı önünde maniler okunurken, bilinen manilere Nuh Bey’in çocuklarının isimleri monte edilirdi…

Zati beyi uyandırdım
Gül yastığa dayandırdım
Uyan Zati beyim uyan,
Mis kokulara boyan.

Uyan Sevin hanım uyan,
Ne uyursun, ne uyursun
Uykularda ne bulursun,
Al abdesti, kıl namazını
Doğru cenneti bulursun.

Nuh bey bundan çok hoşlanır, ve keyif alır,bahşişi bol tutardı.
Çocuklar uyandırılır, sokak kapısının arkasında, bekletilerek ellerine 5 lira sıkıştırılır,maniler bittikten sonra, davulcu Rıza’ya paralar verilirdi.( 5 lira o dönemde bir ailenin Pazar masrafı idi ) Bahşişin böylesine bol verilmesi,davulcunun ,Nuh beyin kapısında uzun, uzun davul çalmasına neden olurdu..

Zatiye Hanımın akrabaları Drama dönüşü Ayvalık’a yerleşmişlerdi. Onlarda orada saltanat sürmekteydi.. Ayvalıklı Seyit Dramalı o yörede zeytinyağı ticaretinin önde gelenlerinden ve Ayvalık’ın en zenginlerindendi. Çamlık semtinde muhteşem bir köşkte yaşamını sürdürüyordu. Nuh bey ile Zatiye hanım da her yıl temmuz Ağustos aylarında Söke sıcaktan kavrulurken, Tatillerini yakın akrabaları Seyit Dramalı’nın köşkünde geçirirlerdi.( Fotoğrafta Nuh Beyin kızı Sevin hanım 70 yıl sonra Ayvalık Çamlık’taki Seyit Dramalı Köşkü’nün önünde)

1940’lı yıllara gelindiğinde Zatiye Hanım artık bir böbrek hastasıdır. Gitmedikleri doktor kalmamış, ama bir türlü şifa bulamamıştır. Zatiye Hanımın Drama’dan bir akrabası da İstanbul’a yerleşmiş orada meşhur Zeynep Kamil Hastanesini kurmuştur.. Orası son çare olarak görülür ve tedavi bir yıl kadar İstanbul’da devam eder..Umutların kesildiği noktada Söke’ye dönülür ve 1945 yılında Zatiye hanım hayata veda eder…

Zatiye Hanım çocuğu olmadan vefat ettiğinden mirasına Ayvalık’taki akrabası Seyit Dramalı da girmiştir.. Hatta O yıllarda Seyit Dramalı da vefat ettiğinden miras kızlarına kalır… Kızlarından biri de O yıllarda Meşhur kaleci Turgay Şeren’in ilk eşi olduğundan miras oralara kadar varır…

Öte yandan Nuh Beyin kardeşlerinden biri Ki; Doktor Baki Öktem olarak ünlenmiş sonra da Demokrat Partiden Aydın Milletvekilliği yapmıştır.

Kız kardeşinin bir oğlu da yıllarca Televizyonda Medeni Hukuk dersleri veren Prof. Turgut Akıntürk’tür..

Zatiye Hanımın Drama özlemi içinde geçen, Söke’deki hayatı 21 yıl sürmüştür. Çok mutlu bir yaşam sürdürse bile (Çocuk özlemi hariç ) yüreğindeki Drama özlemi katre azalmamıştır. 1940’lı yılların başında komşusu olan Sabiha hanımla çok iyi anlaşmıştır. Yıllarca yedikleri içtikleri ayrı gitmemiştir. Sabiha hanım, hem komşusu,hem dostu, hem de en yakın sırdaşı olmuştur. 4 kız bir oğlu olan Sabiha hanımın çocukları adeta Zatiye hanımın kanatlarının altında büyümüşlerdir. Hele Sabiha hanımın kızlarından Huriye ile Nuh Beyin evinde sık sık kalan kız kardeşinin kızı Suat arasından su sızmamaktadır. Kapı komşularının sabah günaydın ile başlayan gidip gelmeleri gecelerin geç saatlerine kadar devam etmektedir… İşte iki komşu arasında böyle kıskanılacak bir ilişki vardır.

Zatiye Hanımın ölümünden sonra da bu yakın ilişki aynı düzende devam eder..

ANCAAAK.. bir yıl sonra olan olur.. 1882 doğumlu yani 63 yaşındaki Nuh bey, komşunun kızı 20 yaşındaki Huriye’ye talip olur.. Böyle bir izdivaç teklifini kim duyduysa donup kalır…Tabii.. önce Huriye.. Sonra annesi –babası, sonra herkes ama herkes, kulaklarına inanamaz..
Kız evinden günler geçmesine rağmen çıt çıkmaz ne annesi ne babası konuyu aralarında bile tartışmak istemezler.. Ama bu arada Nuh bey’in yanında kalan Huriye’nin samimi arkadaşı Suat, her gün belki 5 defa;
- Evlen Huriye, Nuh dayımla… Beraber izmir’e gideriz, Fuara gideriz, Nuh dayım sana her istediğini alır.. Allık, hatta ruj bile sürdürür sana, Nuh dayım.. Evlen Huriye, Nuh dayımla.. Zatiye hanımın bütün takıları da senin olur.. diye ısrar eder…

Artık böyle bir teklife cevap vermesi için babası Söke Belediyesi Zabıta çavuşu Mehmet Ali efendi’nin zamanı daralmaktadır.. Bir de Huriye’ye soralım diye kızlarını karşılarına alır.. Kararını sorarlar.. Ne annesinin ne de babasının gözlerine bile bakamadığı için başı önünde olan Huriye’den ;
- Siz uygun görürseniz bence de uygundur.. Diye hiç beklenmedik bir cevap gelmez mi?
Bütün Söke’de yer yerinden oynar..20’lik Huriye, 63 yaşındaki Nuh bey ile evleniyormuş diye.. Ama kim ne derse desin.. olayların bundan sonrası nasıl gelişirse, gelişsin sonuç olarak 1946 yılında anlı Şanlı dillere destan bir düğün ile Nuh Bey ile Huriye hanım evlenirler..

1947 yılında birinci çocukları Zati, 1949 yılında ikinci çocukları Sevin, 1951 yılında üçüncü çocukları Zafer dünyaya gelir.. 3 çocuk babası olan Nuh bey 3 çocuğunu da “El bebek..gül bebek” büyütür. Çocukların bir istedikleri 2 edilmez. Çoraplarından pabuçlarına kadar her şeyleri İzmir’den satın alınır..Dost meclislerinde Nuh bey Huriye hanımı göklere çıkarır..Derken yıllar yılları izler gelinir 1955 yılına..artık çocuklar ilkokula başlamıştır..Nuh beyin kardeşlerinin bütün çocukları İzmir’de, Ankara’da, İstanbul’da okumaktadır.. Halbuki O yıllarda Söke’de sadece ortaokul vardır..Otururlar çocuklarının eğitimi için İzmir’e göç etmeye karar verirler..

Aylarca İzmir’e gidilip gelinir.. Kahramanlar’dan, Alsancak’tan, Karşıyaka’dan bir sürü ev bakılır..Vee onunda Söke’deki Han-otel-dükkanlar satılarak Karşıyaka’dan 3 katlı 2 apartman 150.000 lira ödenerek satın alınır..Birinde oturulur..5 daire kiraya verilir..Ve yaşamın bundan sonraki bölümü Karşıyaka’da devam eder..Ama bu arada 5 dairenin kirası, Söke’deki evin kirası, tarla ve zeytinliklerin geliri ile refah içindeki yaşam sürer gider…

Artık Drama özlemine bir de Söke özlemi eklenmiştir.. Nuh bey hayatı boyunca Drama’yı bir daha görememiş ama..Söke ile bağları yaşamı boyunca devam etmiştir..Belki hafta da bir, Söke’den- Aydın’dan gelen konukların ardı arkası kesilmemiştir..Hele bir de Fuar zamanı olunca ev adeta otele dönmüş; Fakat bu durumdan kimse şikayetçi olmamıştır..Böylesine bir ziyaret trafiği Nuh Bey 1967 yılında hayata veda ettikten sonra da aynı tempoda devam etmiştir..
Zamanla Söke’de kalan tarlalar, zeytinlikler hatta konak bile satılmış, ama Söke ile ilişki hiç kesilmemiştir.. Bu arada 1960 yılında Nuh Bey 78 yaşında iken , 4. çocuğu olmuştur…

Takvimler 2004 yılının 29 Ekimini gösterdiğinde Huriye hanım; kızı, küçük oğlu Levent, Kardeşleri Meral, Sulhiye..Yine bir Söke ziyaretine giderler..Dostlar ziyaret edildikten sonra anılar kütüphanesine benzeyen Konağa gelmiştir ziyaret sırası… Ama bir de bakarlar ki; Konağın önünde 3-5 bayan, notlar alıyor, fotoğraflar çekiyor, önüne gelene sorular soruyor..

Sonradan anlaşılır ki; Söke Belediyesi Konağı satın almış, AB’ den alınan kredilerle restore etmeye karar vermiş; restorasyon işini de 9 Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Restorasyon bölümüne vermiş, evin önünde çalışan o bayanlar, Prof Eti Levi hanımın asistanlarıymış..

Zaman içinde, Huriye Hanım ve kızı defalarca Eti hanım tarafından davet edilerek konak hakkında orijinal malzemeler konusunda bilgi alış-verişi yapılır. Bir yıl sonra da viraneye dönen Nuh bey Konağı restore edilerek Söke’ye kazandırılır..

İşte bu hikaye, 1924 yılında Drama’dan zorunlu göçle başlayan..Safahat içinde geçen bir yaşamdan sonra 1967 yılında Karşıyaka’da sonlanan bir hayatın hikayesidir..Söke’deki Nuh Bey Konağı da bu masalın bir abidesi gibi Orada ziyaretinizi beklemektedir…

Ayıptır söylemesi; Nuh Bey Karlis üyesi Erdal Önal’ın kayınpederi
Nuh Beyin kızı Sevin hanım da Erdal’ın eşidir..


Nuh Beyin ölümünün üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiştir. Evde Drama muhabbetleri hala devam etmektedir. Ancak artık eski heyecanı kalmamıştır. Çünkü Zatiye hanımın ölümünden sonra Nuh beyin hiçbir kardeşi, Huriye hanımla evlenmesine rıza göstermemiştir. Çünkü zaten 65 yaşına gelen Nuh bey eğer evlenmezse ölümünden sonra tüm mal varlığı kardeşlerine kalacaktır. Ama Nuh bey kimseyi dinlemeyip evlenince, kardeşleri ile mal yüzünden arası açılmış, ve bu kırgınlık yaşamı boyunca devam etmiştir..

2005 Yılının bir sonbahar günü Kızı Sevin’in ev telefonu çalar. Karşısındaki kişi, Nuh Bey’in kızı olup olmadığını sorduktan sonra, kendisinin adının Baha Tanelli olduğunu, Nuh beyin kendisinin dayısı olduğunu, soy ağacını çıkarırken bu bilgilere ulaştığını bu nedenle kendisi ile görüşmek istediğini söylemektedir. Bu sözler Sevin’i o kadar heyecanlandırmıştır ki, verdiği cevap;
- Ne zaman isterseniz, nerede isterseniz, bugün olur, yarın olur ben her zaman müsaitim.

Bu konuşmadan 2 gün sonra bir öğleden sonra Baha Tanelli, kız kardeşi Bedia hanım ve bir başka akraba bayan bizim evimizde bir araya geldiler. Baha Bey söze başlarken;
Emekli olduktan sonra kendisini bir boşlukta hissettiğini, bu durumu eşi Prof. Nevbahar Tanelli’nin acımasızca eleştirdiğini, bunun sonucunda da ailesinin soyağacını çıkarma konusuna yoğunlaştığını bu konuda iz sürmeye başlayınca bir gün Akhisar’a,bir gün Ödemiş’e, bir gün Söke’ye derken araştırmalarının aylar sürdüğünü, bu arada bir akrabasının;
- Baha sen bunlarla uğraşma, İstanbul’da Haluk Özerol diye bir bey varmış, bizim akrabamız imiş, Babasından kalma bir Kur’anı Kerimin arkasına, babası ailesinin geçmişi ile ilgili sayfalarca not düşmüş;

-Baha ağabey de bunu duyar duymaz ilk uçağa atlar ve İstanbul’da Haluk Özerol’u bulur. Gerçekten söylenenler doğrudur.. Ailenin geçmişi ile ilgili adeta bir hazineye kavuşmuştur..Eksik bilgilerini de İstanbul’daki akrabalarından tamamlayarak döner İzmir’e..

Böyle bir açılış konuşmasından sonra Sevin, Baha ağabey ve kızkardeşi
geçtiler masanın başına Baha ağabey evrak çantasından yaptığı çalışmalarının ürünlerini çıkardı..Masa başındaki sohbet saatlerce gözyaşları içerisinde devam etti.. birbirlerine defalarca sarılıp,sarılıp ağladılar bu kadar yakın akrabanın İzmir’de yaşamasına rağmen ayrı kalmalarına hayıflandılar..Baha Ağabey aynı kentte yaşayan dayısı Nuh beyi bir kez olsun göremeyişine çok yandı…

Sonra Baha ağabeyin evrak çantasından fotoğraflar çıktı..O güne kadar adını çok duyup bir fotoğrafını bile göremediğimiz Zatiye Hanımı bu sayede tanıma fırsatı bulduk, Baha ağabey’in çantasından Sevin’in dedesi Son Drama müftüsü Hacı Mustafa Efendi’nin Müftülük önünde çekilmiş çok sayıda fotoğrafı çıkınca sevinç çığlıkları atıldı..

Zatiye hanımın babası Muhittin Paşanın arazilerinin ortasından geçen belki yüzlerce defa dinlediğimiz Varvara Deresi ile, sadece bu amaçla gittiği Drama ve onun banliyösü olan Kavala ile ilgili onlarca fotoğraf bizim evi sevince boğdu..

Hele aile soyağacının 1. Mahmut dönemine kadar uzanması hepimizde hayretler uyandırdı. Şimdi artık Sevin’in baba tarafından yüzlerce kişiyi kapsayan bir soyağacı var..

Ve hala Nuh beyin çocuklarının evlerinde ne zaman bir Rumeli türküsü çalınsa çıt çıkmaz büyük bir huşu ile dinlenir..

Hele.. hele.. Bestekar İbrahim Efendi’nin Hüzzam şarkısı
Artık Nuh beyin ailesine mal olmuştur;

Şimdi ..Yıllar sonra, Kızı diyor ki;
Babam son yıllarında artık duygularını gizlemek gereği duymazdı.. Anneme olan hayranlığında da hiçbir eksilme yoktu. Evimiz sobalıydı, yaşamımız hep salonda geçerdi. Babam, hiç çekinmeden sık sık annemin göğsüne başına yaslar, makamını hiç beceremezse de O’na detone olan sesiyle şu şarkıyı söylerdi..

Zaman-ı var ki her bezmim anarsın
Beni bir gün olur elbet ararsın..

Gelince hatıra, durmaz, yanarsın
Beni bir gün olur elbet ararsın..

Demek ki zamanı gelmiş O’nu bir kez daha anıyoruz…

HERKESE MUTLULUK DİLEKLERİMİZLE.. HOÇAKALIN…

NOT; Yazıda sık sık adı geçen Baha Taneli yıllarca Ege Üniversitesi
Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Bölüm başkanlığı yapan
Prof. Dr. Baha Tanelli’dir
Nevbahar Taneli de aynı yıllarda 9 Eylül Üniversitesi
Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Bölüm başkanlığı yapan
Baha Beyin eşi Prof. Dr. Nevbahar Tanelli’dir.

2 yorum:

H.Sacit Özerol dedi ki...

Elveda diyemeden hakkın rahmetine kavuşmuş olan "CEMİYT-İ İSLAMİYE DEVLETİ"nin kurucularından rahmetli büyük dedem MUALLİM AHMET EFENDİYİ yad etmeme ruhunu şad etmesi için rabbime dua etmeme müsade ediniz. Ne varki 1976 yılında DRAMA'yı ve babacığımın tarifine ve çizdiği plana göre gezdiğimde evimizi ve o eve yerleştirilen Samsun dan gelen kaptan stilo nun torunlarını görmüş ve konuşmuştum. Resimler çektim. En önemlisi Mehmet dedemin (Akhisar'da Özen Çilt evi sahibi) Dağ yolundaki çardağına çıkıp orada rahmetlinin bıraktığı gibi duran ve Drama'ya hakim manzararıda görüntülemiştim. Hududtan içeri girdiğimizden beri peşimize takılan yunan istihbaratçılarının ikazına ve sonunda tacizine de uğradım. Kendilerini medeni sayanların daha sonra ta İstanbul Fatihteki evime kadar gelip daire kapısını iki levye ile çatır çatır kırıp içeriden o belge niteliğindeki fotoğtaflar 8 mm lik 6 adet flimleri alıp,gittiklerini; evdeki kıymetli mücevherleri ise toplayıp masa üzerindeki kristal çanağın içine doldurup orada bırakarak bir mesaj verdiklerini de gördüm. Bu ne vahşet üzerinden asra yakın geçen zamana ve bizim mallarımıza el koyduklarına rağmen bitmeyen bir zulmet...

Erdal Önal dedi ki...

Sevgili Sacit ağabeyciğim,
Ben Nuh bey'in kızı Sevin Önal'ım
Baha Tanelli ağabeyim ile soyağacımızı uzun uzun konuştuk.
sizlerden çokça konuştuk,çocukluğumda
hatırladığım bazı şeyler kafamda
netleşmeye ve zincirin halkaları
birleşmeye başladı. Sizden de mail
gelince merhaba demeden edemedim
sevgiyle kalın
sevo49@gmail.com