27 Aralık 2007 Perşembe

Uzaklardaki….KEMAL KAMİL’in…Unutamadıkları…

Kemal KÂMİL

Sevgili Karşıyakalılar bu sitenin yazışma bölümüne ABD Florida’dan Kemal Kamil imzası ile defalarca not bırakan, sıkı Karşıyakalı arkadaşımızın yazılarını virgülüne dokunmadan aşağıya aktarıyorum… umarım ilginizi çekecek

Bombacı Ali Çavuş

Bombacı geliyor,bombacı!
Ne dediklerini anlamadım.
Cem, Necmi, Hamdi, Mustafa, bez ve kağıttan yaptığımız topla 1699 sokağın,kumlu yolunda top oynuyoruz. Birden oyun bırakıldı.
Arkadaşlarım saf durup,asker selamı veriyor.
Uzun boylu,inceden yaşlı bir adam,bıyıklarına ak düşmüş,elindeki kamcıyı,başındaki kalpağın kenarına deydirip selamlıyor çocukları.
Göğsündeki İstiklal Madalyası aksam üstü güneşinde parlıyor.
Kara çizmeli, kilot pantolonlu, cepkenli, elmacık kemikleri çıkık, Bombacı Ali Çavuş’u ilk defa o zaman görmüştüm. Ciddi, ama asker selamı veren çocuklara sevgi dolu
ince bir tebessümle demiryoluna doğru ağır ağır uzaklaştı. Yunan’ı bombalamış.
Seneler sonra, Alaybey çarsısında onun adına dikili
ama onunla ilgisi olmayan heykeli görüp, hayal kırıklığına uğradım.
Ben Bombacı Ali Çavuş’u görenlerdenim.
15 Temmuz 2007

Kuzu Etli, Enginar Yemeği


Alaybey sahilinde her zaman koyu yeşil renkli, şiş gibi yaprakları olan,öbek öbek saz dediğimiz bitkiler olurdu.
Burada ev olmayan alanlarda,yumuşak, siyah ve üzerinde kuruyup kalmış tuz kristallerinin yaz güneşinde parladığı değişik bir topraktı.
Sahilden içerilerde ise, eski Levantenlerden kalan verimli topraklarla çevrili büyücek evler vardı. Şaban bunların bizim sokağa bitişik olanında, köseye sıkışmış bir kulübede babasıyla yaşardı. Arnavutmuş. Nadiren bizimle oynardı. Daha çok babasına yardim ederdi. İçinde yorgun bir atın çektiği bostan kuyusunun gıcırtılı sesi hala kulaklarımdadır.
Küçük kutular suyla yüklenir, sırası gelen,özel bir arığa ters dönerek suyunu dökerdi.
Bu alanda meyve ağaçları serpiştirilmişti. Bakla ,enginar, soğan, sarmısak, dereotu , maydanoz, marul, domates, biber, patlıcan, pırasa,turp gibi son derece lezzetli bitkiler yetiştirirlerdi.
Alaybey okulunun hemen kuzey doğusundaki bu malikanenin köşkü Karşıyaka özel koleji olmadan önce, sessiz sedasız Şabanla babası ayrılıp gitti.
Ancak bir defa,mahallelinin su dolabının yanında piknik yaptığını hatırlıyorum.Ekşi tatlı can eriği olgunlaşınca sararan mis kokulu sarı erik ağaçlarının muhteşem gölgesi, Ege'nin sıcağına karşı dururdu. Cem le beraber bir gece bostana girip daha olmamış taş gibi armutlardan çaldık. Küçük duvarı atlayıp bizim sokağa giderken Avukat Münir bey amca tarafından yakalanıp zılgıtı yedik. Şaban okula da gitmezdi.
Babası gibi iri yapılı, ayağı çizmeliydi. Onlar gidince,bakımsız bahçe,bizim futbol maçları yaptığımız, beyzbol denediğimiz bir alan olarak altmışlı senelere kadar yaşadı.
Sonra içinden yol gecen, parselli,birçok apartmanın örtüsüyle,bu muhteşem yer ortadan kalktı.
Bakla çiçekleri baharda açar.Siyah,beyaz şirin görünüm, kısa zamanda bakla meyvesi olarak karşınıza dikilir.Tellerin arasından içi dolu olanı koparıp yerdiniz. Enginar, bakla,dere otu,maydanoz önemli bir dörtlüğün üyelerini ilk defa orada tanıdım.İnulinle dolu enginar yapraklarının beyaz diplerini ısırıp yersiniz. Arkadan biraz su içerseniz, değişik bir tat ağzınızı doldurur.
Annemin zeytinyağlı veya kuzu etiyle pişirdiği enginar yemeği için nazlandığımı hatırlıyorum.
O günleri tekrar yaşamak mümkün olsa,hiç nazlanmazdım anacığım
05 Ağustos 2007

Birkaç İhtiyarın Hayalinde Kaldı
Güzel Karşıyaka’yı elli senede elimine ettik. Artık üzerine basılacak toprak bile kalmadı. Sanki orada hiç manolya ağaçları,güller,kasım patları,fuller,mor salkımlar, yaseminler, ballı babalar yaşamamış.
Deniz sahilindeki surlar, eski serin rüzgarları kapı dışarı atmış sırıtıyor.
Çocuklarımız, araba parkı olmuş yollarda,top oynamaya çalışıyor.
Uzak görüş, estetik, teknik bilgi, yerini küçük çıkarlara, siyasal kararlara bırakmış.
Tabiatın dört milyar senedir özene bezene geliştirdiği sahili, plajları görenler,
güzel Karşıyaka, dost Karşıyaka ancak birkaç ihtiyarin hayalinde bir zaman daha yasayacak.
04 Kasım2007

Çöpçü Olmak İstemiştim.. Doktor Oldum


Eskiden bu kadar zengin değildik. Çocuklar kendi aralarında veya yaptıkları oyuncaklarla oynardı. Sapan yapmak için bir çam dalının çatallısını kesersiniz.
Bu iki dalı yarım ay şeklinde telle bağlar,yanmayacak şekilde ateş üzerinde kurutursunuz. Fazlalıklar kesilip temizlenir. Eski ayakkabılardan elips seklinde meşin kesilir. Açılan iki delikten geçen lastikler kendi üzerine kıvrılıp bağlanır.
Lastiklerin serbest uçları sapana tutturulur. Kuş vurmaya hazırsınız.
Serçe en bol kuştu. Hiç vuramadım. Kumru avlamanın günah olduğunu öğrettiler.
Etrafta pek karga olmazdı. Güvercinler ise ehli olarak beslendiğinden avlanmazdı.
Baykuşlar uğursuz sayılır,hangi evin bacasında ötmüşlerse orada bir kötülük olacağına inanılırdı.
Henüz leylekler Karşıyaka’yı toptan terk etmemişti.
Martılar deniz kıyısında ve bilhassa ağ çeken balıkçı teknelerinde uçuşurdu.
Bıldırcını,kekliği pek bilmezdik.
Gediz civarına çulluk,yaban ördeği gelirdi.
Bostanlı kumsalında pembe beyaz flamingolar olurdu.
Kormoronlar denizdeki bol balıkla beslenirdi.
Baharda Saka kuşlarını beş kuruş, on kurusa alıp
azat ederdiniz. Kuşçu küçük kafes içinde bu renkli hayvanları satar.
”Azat buzat sen beni ahrette gözet” ,diye havaya atardınız.
Bazen fener alayı yapardık. Konserve kurusu bir sopanın ucuna çiviyle çakılır.
İçine kum doldurur üstüne gaz dökersiniz.
Ya kibritle yakar veya bir başka fenerin yanan kumundan koyardınız.
Karşıyaka’nın eski karanlık sokaklarında sıra olup yürürdük.
Henüz her evde veya odada elektrik yoktu. Ampuller uzun tüp gibiydi.Turuncu sarı olgun ışık pek aydınlık vermezdi.
Karşıyaka’da,otobüs,otomobil,buz dolabı,çamaşır makinesi,elektrik süpürgesi,kayıklarda motor yoktu. Çöp, çöp arabasıyla toplanırdı.
Bu iki tekerlekli ve tek bir atın çektiği bir arabaydı.
Ata ve arabaya ve kamcıya bayıldığım için, önceleri çöpçü olmak istemiştim.
24 Aralık 2007

Kargıdan Tüh.. Tüh.. Yapardık


Karşıyaka eskilerde bahçeli evlerin süslediği küçük bir şehirdi.
Yamanlar deresi şehrin kuzey siniriydi. Dere boyunca kargılar yetişirdi.
Biz kargılardan çeşitli oyuncaklar yapardık. Son baharda çocuk yuvasının bahçesindeki hurmalar küçücük siyah meyveler verir.
Sert kahverengi bir çekirdeği olur. Kargının boğumlarını kesip tuh tuh yaparsınız.
Çekirdekleri bu namlunun içinden arkadaşınıza atarak savaşırsınız.
Bazen içine bir piston uydurup,basınçlı su atarak birbirimizi ıslatırdık.
Kağıttan yapılıp,dikiş ipliğiyle uçurulan uçurtmanın adi şeytandı.
Armudiye ise ustu elipsoid altı ikizkenar üçgene benzerdi.
Altıgen daha gelişmiş yapması zor bir uçurtmaydı.
Kitap,defter kaplamak için kullanılan kırmızı veya mavi kağıtlar olurdu.
Dikdörtgen seklinde ,tabaka diye satılırdı. Sulu hamuru ısıtırsanız,tutkal olur.
Kargı kesilip temizlenir.Dörde bölünür. Çivi veya iple birbirine bağlanır.Tabaka kağıdı kesilip hamurlu tutkalla yapıştırılır. Kuyruk kağıtları renkli kesilip bir ipe dizilir.Terazi,uçurtmayı rüzgara karsı belli bir acıyla
tutan ip bağlantısının adidir. Sicim bir çomağa dolanır ve teraziye bağlanırdı.
Elektrik tellerine,ağaç dallarına dolanmış uçurtmalar sık sık görünürdü.
Bazen kuyruğa jilet bağlanır,başka uçurmanın ipini keserek zafer kazanırdınız.
Günümüzdeki Karşıyakalı çocuklar, dar sokakları kanyon haline getirmiş evlerin,park etmiş arabaların arasında,beton yollarda oynamaya çalışır. Ne belediye,ne eksiler,hiçbir yeşil alan bırakmadı
Denizi doldurmanın,plajları, balıkları,ekolojik dengeyi bozmanın hiçbir sakıncasını görmedi.
Karşıyaka yazın yanan,kışın donan beton yığını halinde güzelliğini tabiiliğini kaybetti.
24 Aralık 2007

"Kıtır"ın Kupası Yüz Para


Benim kahramanlarım seyyar satıcılardır.
Sermayesi olmayan,ama şerefle,alın teriyle ailesinin geçimini,doğru yollardan sağlamaya uğraşan insanlar.

”Kıtırın kupası yüz paraya!
Kıtırımı kıtırımı kavururum,
Dumanını dumanını savururum.
Çiğ yumurta soyulmaz,
Gökte yıldız sayılmaz
Bizim kıtırların ,yemesine doyulmaz.”

Bi elinde maltız,kömür,diğer elinde elek,mısır
şişe torbası vardı.Yaz aksamında,Yemişçipaşa caddesiyle, bizim yolun köşesinde maltızı kurup kömürü yaktı. Marsığın ne olduğunu ilk defa ondan öğrendim.
Elekteki cin mısırları bembeyaz bahar çiçekleri gibi açıp eleği doldurdu.
-Kaça amca?
-Kupası yüz paraya oğlum. Şişeyle de veriyorum.
Heyecanla Tariş’in dömisek beyaz şarabının galonluk şişesini koşup getirdim.
Bazen patlamış mısırlara seker ilave ederlerdi.
Mısır beyaz veya pembe renkli küçük toplar halinde
satılırdı.İçinden yüz para, beş kuruş çıkardı.
Haşlanmış mısır çok daha sonraları deniz kıyısında satışa çıkarıldı.
Karşıyaka’da sadece Kemal Pasa caddesi,iskeleden
Soğukkuyu'ya kadar kesme taşla döşeliydi.
Ara yolların hemen hepsi torak veya Arnavut kaldırımıydı.
Mevsime göre satılanlar ve satıcılar gezerdi.
Kış aylarında
-Eksi tatlı boza!
-Tahan var pekmez var!
-Yoğurtçu!
-Gevrekçi,
-Nane suyu,kekik suyu,pelin suyu!
-Sam mali!
-Macuncu!
-Aşure,muhallebi
-Salep!
-Kokorec!
-Pide!
-Kavun karpuz! ve bunların kabuğunu toplayanlar
-Turşu!
-Çeşitli meyve ve sebze!
-Cerci Moiz efendi
-Kalaycı!
-Bilenci!
-Çeşmeci!
-Lağımcı!
-Gaz yağcı!
-Bohçacı!
-Boyacı!
-Çöpçü!
-Fırıldakçı, oyuncakçı
-Yeni çıkan şarkılar!
-Gazozcu!
-Dondurmacı!
-Oduncu,kömürcü!
Karşıyaka’da henüz eleklikli fırın açılmamıştı.
Postahanenin yanında ve karşısında,çarsı içinde,
çifte fırınlarda, çocuk yuvasının yanında, Alaybeyde
üç tane fırın vardı.
İstasyonun yanındaki, kurabiye börek, pide pişirmekte kullanılır.
Esirgeme kurumunun karşısındaki fırın simit, un kurabiyesi yapardı.
Un kurabiyesi beş kuruştu.
Türkbirliğinin kantininde satılırdı.
Akide sekeri,yıldız şeker,nohut,leblebi,leblebi tozu,şekerli leblebi,fındık fıstık,badem alırdık.
Cumartesi günleri Ses sinemasına gidilirdi.
Beş kuruş giriş,beş kuruş nohut alırdık.
Balkondakiler aşağıya leblebi nohut atarlardı.
Sinema mazot kokardı.Çünkü yerleri mazotla dezenfekte ederlerdi. Elektrikler kesilince yan duvardaki pencereler açılır.Aralarda gazoz satılırdı.Öpüşme sahnelerinde acayip sesler çıkar,
birileri aşure diye bağırırdı.
O günleri yasayanlar gittikçe azalıyor.
26.12.2007

Lambanın Fitili

Henuz her eve elektrik gelmemisti.
Karanlikta evlerde gaz lambasi yakilirdi.
Bakkaldan veya arabasindaki bidondan litreyle gaz
alirdiniz.
Biz bakkal Hafiz'in,Kemal Pasa caddesinin cifte
firinlara giden tarafindaki dukkanindan alisveris yapardik.
Kalipla alinan yesil veya beyaz sabun,peynir,tahin
helvasi bazen gaz kokardi.
Aleminyum olcuyu ya gaz bidonuna daldirir veya cesmesini acip siseyi doldururdu.
Gaz lambasinin altinda camdan yapilmis kisima bir kapagi acarak gaz konulur.
Teneke bir kasnak isigi yansitan daire seklinde bir aynayi ve icabinda duvara asmak,tutmak icin
sapi tasir.
Fitil lambanin buyuklugune ve isik gucune gore
eni degisen pamuktan yapilmis yassi bir dokumadir.
Bir ucu gazi emer,diger ucu kibritle veya cakmakla
yakilir.Yine camdan yapili,once genisleyen sonra daralip incelen,sise denilen kisim fitillikteki yerine oturtulur.
Fitil ayari,isigi azaltir arttirir.
Cok cikmissa,isli yanar ve cami sarimsi bir isle
kirletir,veya cami catlatirdi.
Hergun temizlenip parlak isik vermesi seglanirdi.
Sondurmek icin once fitil kisaltilir sonra ustunden uflenir.
Bu taktik fitilden gelen yanik gaz kokusunu azaltir.
Seyyar saticilar gemici feneri veya karpit lambasi
yakardi.
Cerez satan seyyar saticilar,manavlar aksamlari
etrafi bu lambalarla aydinlatirdi.
Iskeleden istasyona uzanan yol boyunca hava gazi lambalari vardi.
Bunlari yakan sonduren bir gorevli olurdu.
Ilk elektrik ampulleri elipsoid uzun sekilliydi.
Sarimsi baygin bir isigi vardi.
Belli saatte elektrik verilir,kesilirdi.
Ankara ve Istanbul radyolarindan sonra Izmir radyosu faaliyete gectiginde,devamli elektrik
almaya basladik.
Bizim radyolar yayina gec baslardi.
Erkenden gorev icin kalkan babam,ona kahvalti hazirlayan annem,daha cok gaydali Balkan muzigi dinlerdi.
Henuz Zeki Muren kadinlari kizlari guzel sesi ve usuluyle radyoya baglamamisti.
Istasyon gazinosu aksam bes sularinda gramofondan
Suzan Yakar Rutkay'in Maphusane cesmesi,yandan akiyor yandan, sarkisini defalarca calardi.
Gazel daha cok postahanenin karsisindaki meyhanelerde calinirdi.
Onlarin da ucbes plaklik kolleksiyonu vardi.
Bu plaklarda muzik az duyulur,gazelhanin sesi ve sozleri on planda olurdu.
Simdi, Oynama sikidim sikidim devrindeyiz.
Onlarin dediklerine aldirmayin.
"Az zamanda cok ve buyuk isler basardik..."
11.04.2008


Balmumu-Tığ-Mıh-Domuz kılı


Konfeksiyon,Sumerbankin ayakkabi ve giyim esyalariyla sinirliydi. Elbise yaptirmak icin,once terziye gidilir. Elinde mezure ve bacak arasinada kullanilan tahta metreyle terzi olcu alir.
Tuhafiyecilerde top top kumaslar,yassi rulolar halinde raflarda durur. Patron kasada,emektar tezgahtar servistedir. Terziye gitmeden kumas alindigi da olur. Tezgahtar bir bakista kac metre alinacagini bilir. Siklikla alisveris taksitle,versiye denen sekildedir. Terzi bir,iki provadan sonra elbiseyi bitirir. Jilet gibi pantolon utulemek icin,icinde komur yanan agir utuler kullanilir. Buharin kumasi yumusatmasi icin,once pantolona su serpilir.Kullanilmaktan sararmis cileli bir bezin uzerinde utu gezdirilir. Buharin ve kumasin tuhaf,yunlu kokusu ortaya yayilir. Kapidan cikarken,ustaya kalfaya tesekkur edilir,ciraga bahsis verilirdi. Gomlegi anneler veya eli yatkin filanca teyze dikerdi. Kundura,ayakkabi icin fiat kesilir,ayak olcusu verilir. Kosele,mesin,boya kokulu bir dukkan,uzerinde ozel cekic,kaliplar,civiler,tig,mih,balmumu,domuz kili, ciris olan kare seklinde alcak bir masa,etrafinda hasir iskemleler ve ortadan inen,elektrik lambasi yine usta cirak sistemiyle calisirdi. O zamanlar herkez universiteye gitmezdi. Bayram gunu itinayla giyinir,ana babanin buyuklerin sonrada dost akrabanin elini opmege giderdiniz. Arkadaslarla top oynamaktan once kacinir,sonra herkezin oynadigini gorunce,toz toprak icinde oyuna dalarsiniz.
Oyun bitince,kan ter icinde,cilasi gitmis,derisi kalkmis ayakkabilar icin evde zilgiti yerdiniz.
En once ayak basparmaginin oldugu kisim delinir. Yazin pek sorun olmaz. Kisin coraplar islandigi icin,valide isin farkina varirdi. Ayakkabiya pence yapilir. Bir ara,altina kabara caktirip,rap rap cikan sesle yurumek ,kosturmak modaydi. 1960 senesi Izmir Fuarinda ilk defa,ucuza,takim elbise satisinda faydalandim. Tiril tiril yazlik,laciver bir takim. Doktor adayi,Istanbul'un kisinda titrer,ayakkabidaki deligi sigara paketinden kesilen ic yamayla kapatirdi. Delik gorunmesin diye ayak ayak ustune atmazdim. Sayginin gizli sebebine o zamanlar pek sik rastlanirdi.
0 1.06. 2008

Türküm...Doğruyum...Çalışkanım


Istiklal savasi gunlerinde Karsiyaka kucuk bir kasabadir.
Nufusunun cogunlugu Ermeni,Rum ve Levantenlerdir.
Civar koyler Turk'tur.
Karsiyaka'da genis bahceli evler,sahilde yabancilar ve konsolosluklarin yazliklari vardir.
Belli basli butun buyuk binalar azinliklara aittir.
Benim aklimda kalanlar arasinda,Karsiyaka Lisesi
Turkbirligi,Cumhuriyet,Ankara Ilkokulu,en azindan
cesitli Hristiyan mezheplerine ait dort bes kilise,Havra bir zamanlar Karsiyaka'nin ilk ozel kolej binasi ,halkevini sayabiliriz.
Verimli topraklarda,cicek,meyve ve sebze bahceleri
icindeki malikanelerde azinliklar zengin ve rahat yasarlar.
Fakir Turk halki kerpic evlerde,varoslarda yerlesmistir.
Deniz cam gibi temiz,korfez sulari doganin butun nimetleriyle doludur.
Sahil yolunda tramvay isler,Istasyona uzanan ana yolu gaz lambalari yanardi.
Vapur iskelesine paralel birkac iskele,balikci kayiklarinin demirledigi koy,kucuk,onunde bayrak dalgalanan bir polis karakolcugu vardi.
Iskelenin hemen yanindaki artezyenden su icilirdi.
Burada balikcilar cipura,kefal,mevsime gore tranca,sardalya satardi.
Gediz deltasindan avcilarin getirdigi ordekler,dukkanlarin onunde ayaklarindan asili musteri beklerdi.
Kutuphane yoktu.
Karakulak,dar kucuk bir dukkanda,geceligi bes kurusa roman kiralardi.
Ses sinemasinda,Misir'da cevrilmis filmler oynardi.
Motorlu arac yoktu.Hava temizdi.
Rodos,Girit,Makedonya gocmenleri,ulkeden kacan
azinliklarin evlerine yerlestirilmis.
Belli basli yapilar,egitime,yetimhaneye ayrilmisti.
Zengin degildik ama temiz,serefli,umitli,yeni nesiller pesindeydik.
Turkbirliginde her sabah yasami soylerdim.
Butun okul,hep bir agizdan tekrarlardi.
Turk'um!
Dogruyum,caliskanim,
Yasam,
Kucuklerimi sevmek,buyuklerimi saymak,
Yurdumu,ulusumu ozumden cok sevmektir.
Varligim Turk varligina armagan olsun!
Oya Tarim,
Ayse Fusun Saf,
Akim Akefe,
Vecehat Dalaman,
Ilker Yurttas,
Ilker Gurtas,
Mehmet
Gulen Ogan,
Hasan Kalaycioglu,
Ozer Yapan,
Alev,
Nevin Akkaya,
Atilla Baykalmis,
Nuran Amas,
Melih Erogul,
Umit Cokaglar,
Ocal Bengisu,
Alev Batu,
Erdal,
Alev,
Kenan Tapman,
Cicek Sertel,
1949 senesinde Turkbirligi ilkokulunda
Halide Gurtin hanimin birinci sinif ogrencileriydik.
30.06.2008

MÜJDE ALFABE BİTTİ.....


Turkbirligi Ilkokulu,Zubeyde hanimin kabrine bitisiktir.
Duvardan bakinca,kabir tasinin arkasini gorurdunuz.
Okulun kuzey dogusunda ise park vardir
Birinci sinif Turkce okumayi ogretir.
Mujde Alfabe bitti,son sayfadir.
Kursun kalemler,grafitin yumusakligina gore
numaraliydi.
Castel marka,yeil boyali bazen dibinde silgi olan
en kalite kalemdi.
Murekkep daha cok ev odevlerinde kullanilirdi.
Murekkep kalemdeki yuvaya sokularak takilan , degisen kalinlikta,metalden yapilmis beyaz veya sarimtrak renkteki onemli parcaya Uc denirdi.
Murekkep kalem gibi ithal maliydi.
Pelikan veya Quick marka,mavi,yesil,kirmizi renkte olurdu.
Siyah yazilar icin Cini murekkebi alinirdi.
Okula murekkep sisesi getirmek yasakti.
Cunki devrilince elbise,sira,masa da boyanirdi.
O sebepten Hokkaya koyulup getirilirdi.
Hokka cam veya bakalitten yapilir.
Dibi sise gibi kapali,agiz kismi huni gibi iceriye
donuk oldugundan ,devrilse de murekkep dokulmezdi.
Her sirada hokkanin icine konulmasi icin yapilmis iki delik bulunurdu.
Murekkep kalemle yazarken,uca fazla murekkep alinmaz ve uc fazla bastirilmaz.
Cunki murekkep kagida dagilir,yeni bastan yazmak gerekirdi.
Onceleri defter ve kagit disardan gelirdi.
Sonradan ikinci hamur,ucuz kagitlar cikti.
Bunlarda yazmak ayri huner isterdi.
Genis puntolarla yazmak icin ya ozel uc alirsiniz veya,bir tahta parcasini yontup imal ederdiniz.
Dolma kalemler pahalliydi.
Nadiren buyukler,bir gosterge gibi ceketlerine takardi.
Derken tukenmez kalemler cikti.
Bunlar Fransa'dan ithal edilirdi.
Baslangicta duzgun yazar bazen murekkep akitirdi.
Boya kalemleri de ithaldi.
Sulu boya pahalliydi.
Halide hanim beni Ses sinemasinin yan sokagindaki
nalbura gonderdi.
Toz boya,tutkal,beyaz boya diye kursun oksit aldim
Ogretmenimiz bunlardan cesitli renklerde sulu boya yapti.
Fakir zengin hepimiz bu boyalari kullanip,bahar
cicekleri acmis bir dalin resmini yapmistik.
Ilk katta,siniflara acilan tahta kapli buyuk bir salon vardi.
Buradaki piyanoda,Halide hanim muzik yapar,biz sarki soylerdik.
Agabeyim,ablam ve ben bes sene arayla bu kabiliyetli ince hanim efendinin ogrencisi olduk.
Hala sevgi ve saygiyla hatirlariz.
Allah rahmet eylesin.
07.07.2008

Mendili ipek, kendisi köpek


1942 dogumlularin Karsiyaka anilari,yasadiklari mahalleye gore degisir.
1969 sokak Alaybey'de eski San sinemasina bitisik,
tren yoluna dogru giden toprak bir yoldu.
Sonra Arnavut kaldirimi,daha sonra beton oldu.
Ici kagit veya bez doldurulmus topla futbol oynardik.
Pahalı oldugu icin,mesin topumuz yoktu.
Yeni bir film goren arkadas,gormeyenlere filmi anlatirdi.
"Sahne aciliyor,oglan beyaz ata binmis...."
Bir ara kan kardesi olmaya merakliydik.
Parmaktan kan cikarilir,kan damlalari birbirine
degdirilince,kan kardesi olurdunuz.
Kusmek,size cok icerleyen bir arkadasinizin ipleri
koparmasiydi.
Orta parmak isaret parmaginin ustune konur.
Darilmak isteyen,"Boz" diye elini uzatir.
Parmaklari acarsaniz,kusluk baslar.
"Kusumama sak sak,
Istiyor barismak,
Mendili ipek,
Kendisi kopek."
Teranesi psikolojik savas silahlarindandi.
Kusler,biribirinin adini soylemez,cok mecbur kalinca,Kusumama diye hitap edebilirdi.
Aileden birileri hastalaninca,siklikla sebebi bilinmeyen durumlarda,kursun dokturulur.
Bu isi yapan mahallece bilinir.
Erimis kursun cas diye bakir kaptaki suya dokulur.
Kursunun sekline bakarak falci vaziyeti idare ederdi.
Ilac fabrikalarimiz henuz yoktu.
Eger atesli ve oksururuyorsaniz,kupa cekilir.
Bircok evde,ecza dolabinda kupalar vardi.
Mavi ispirtoyla yanan bir pamuk,kupanin icindeki havayi alir.
Kupa hastanin gogus kafesine basilinca,negatif basin sebebiyle deri kupanın icine dogru emilir.
Kupayi cikartirken kendine has bir ses cikardi.
Sonra tenturdiyot kafes kafes surulur,sicak bir yunlu bez agriyan yere konurdu.
Zaman zaman deniz suyunun kirliligi ikazina aldirmaz,yuzerdik.
Bir defa konjonktivit oldum.
Rahmetli babaannem okudu,ufledi,hafiften de tukurdu yuzume.
Zehirlenme,esek arisi sokmalari hallerinde, tedavi sarmisakli yogurttu.
Gunes yaniklarinda da normal yogurt surulmeden
uyumak zordu.
Erkek ve kiz cocuklari ayri oynardi.
Beraber oynanan oyunlar,dokuztas,korebe,ip atlama
saklanbac,dokuztas,muku,istop...
Erkekler de kendi akranlariyla oynar ve konusurdu.
Baharda,kuscularin sattigi kusu 25 kurusa alip
Azat,buzat,sen beni ahrette gozet diye ucururdunuz.
Hidrellezde,taslarla sinirli evler yapilir,dilek
tutulur,kira;Yamanlara,Semikler tarafina dogru
piknik yapilirdi.
Eyyami buhur'da ,en uzun gunde gunese cikanin arap olacagi soylenirdi.
Denize girmek icin,karpuz kabugunun denizde gorulmesi salik verilirdi.
Musevilerden gelen,balikla sut yemenin zehirli olacagi ananesi vardi.
Paskalya zamani renkli yumurta tokusturulurdu.
Galip bedava haslanmis yumurta alirdi.
Kolonya ikrami,henuz sabunun bilinmedigi Roma
zamanindan kalan bir Ege adetiydi.
Gunes batmadan evde olma mecburiyetimiz vardi.
Misafirlere ayva,visne receli ikram edilir.
Kahve,cay,serbet,gazoz icilirdi.
Validem,erkek cocuk bos oturmaz hayati ogrenmeli
diye beni yazlari calismaya gonderirdi.
Elektrikci,marangoz,mobilyaci,ressam atolyesinde cirak olarak kazandigim parayi anneme verirdim.Erkek cocuk olmanin gururunu duyarak!.
16.07.2008

Zengin değildik..Ama mutluyduk


Karsiyaka neden guzeldi?
Deniz,hava toprak ve insanlari guzeldi.
Evler cicekli,meyva agacli bahceler icindeydi.
Yasemin,ful,ballibaba,manolya kokuluydu.
Ve henuz kanalizasyon butun semptlere ulasmamisti.
Yollar ne asfalt,nede betondu.
Benzin,dizel havayi kirletmemisti.
Biz trenlerin gecis saatlerini bilirdik.
Vapur iskelesinde,gec kalan son Kariyakaliyi almak icin,memur birkac dakika daha beklerdi.
Banliyo treni saat gibiydi.
Sabah sekizbucukta Karsiyaka istasyonuna gelir,
Menemen,Cigli taraflarindan okul cocuklarini getirirdi.
Linyit kokusu,kis aylarinda yanan sobalardan,trenlerin bacalarindan cikan asina bir kokuydu.
Kurum,komurden cikan gazlarin,agir metallerin
partikullerin sac borular icinde birikmesiyle
gorulen,komur tortusudur.
Sobalar havalarin isinmasiyla kaldirilirdi.
Cogunlukla babalarin evde oldugu gunlerde,pazarlari bu is yapilirdi.
Borular ici kurumlu oldugundan dikkatli bir sekilde birbirinden ayrilir,iki tarafi gazeteyle kapatilarak silkelenmek uzere bahceye cikarilirdi.
Cogu zaman birbirine iyice uymadigi icin,linyit dumani araliklardan sizardi.
Buna mani olmak icin alcili bir bez sarilirdi.
En netameli kisim ise dirseklerdi.
Tavana cakilan civilere,dirsekleri tutan teller
baglanirdi.
Borular nekadar uzun olursa,sicaklik ve sizma olaylari okadar cok olurdu.
Linyit yakmadan once sobaya once ince kiyilmis sonra daha iri odunlar yerlestirilir.
Cam agaclarinin recineli kisimlari cira diye,demetlenmis halde satilirdi.
En alttaki birkac cira kibritle tutusturulur.
Odunlar yaninca uzerine linyit komuru doldurulur.
Bazen ortaligi duman alir,kis gunu pencereler acilirdi,koku ve duman cikana kadar.
Sobalarin ateslemek icin altta bir kapagi,
ve sicaga dayanikli mikadan bir penceresi bulunur.
Ust kisimda,sobanin agzindan sactan yapilmis siyak kucuk bir kurekle komur ilave edilir.
En ustte,caydanlik,yemek isitmada kullanilan bir kapak daha vardir.
Boruya badlanan yerde disaridan acip kapatilan bir kapak vardir.
Komur veya odun tamamen yaninda,sicagin kacmasina mani olmak icin bu kapagi kapardiniz.
Nadiren sobanin etrafina,cocuklarin yanmasina
karsi onlem alinirdi.
Burada bebeklerin camasirlari vs kurutulurdu.
Daha sonralari yuksek randimanli,az ve ince kullu
tas komuru kullanir olduk.
Gazli sobalara gecis cok daha sonraki yillarda
gerceklesti.
Zengin degildik.
Ama mutluyduk.
Temizlik,tok gozluluk,buyuklere saygi,hakliyi ve cocuklari korumak icimizi isitirdi.

9 Kasım 2008


Bizim Üzülmemize Dayanamazlar


Çocukluk ve gençlik yılları beş duyunun en güçlü olduğu zamandı. Ve Karşıyaka çiçek kokardı.Yaz aksamları yasemin,Ful,ballıbaba,manolya, şebboy ve gül tadına doyum olmayan rayihalarıyla ruhu sanki kucaklar, mesut ederdi. Menekşelerin kendine özgü bir kokusu vardır. Tıpkı fal bakar gibi aşina yüzler aradınız renklerin valsında. Kimi çatık kaşlı,kimi masum,kimi işveli yüzlerdi. Baharla beraber gelen yaban laleleri,sümbülleri iskelenin karşısındaki köşede satılırdı. Nar çiçeği kokmaz ama karmen kırmızısıyla sizi büyüler.

Ayva çiçeklerinin kendine has bir parfümü vardır. Dut gösterişsiz çiçeğini acele mevya yapar.

Alibeyin hamamının önünde biri büyüklerin tırmandığı kalın ,diğeri küçüklerin paylaştığı ince gövdeli beyaz dut ağaçları vardı. Fıstık çamları reçineleri,polenleriyle sıradadır.

Kozalakları açmanın kısa yolu,ateşte pişirmekti. Ve evimizde kış sabahları,sobanın,bazen mangalın üstünde elma,limon kabuğunun misk gibi kokusuna, kızarmış ekmeğin,çayın iştah açan kokusu karışırdı.

Analarımızın sevgiyle ve özenle pişirdiği yemekler,değme ahçıya taş çıkarırdı.

Çünki yerli bakla, araka, enginar, fasulye,bamya, patlıcan,biber patates, havuç, marul, soğanla  yaz güneşinde yapılan domates, biber salçalarıyla pişirilirdi. Yavaş yavaş,usulca ve zahmetsizce aramızdan ayrıldılar. Çünki bizim üzülmemize dayanamazlar.

Serviler altında,sessiz yatar ve ancak bir "Fatiha" beklerler o kadar.

9.11.2008


Beni Ot Salatası Tuttu...

Buzdolabı bilmezdik
Sular Menemen işi testilerde soğurdu.
Testinin çok hafif su sızdıranı makbuldür.
Karşıyaka'nın sicağında buharlaşan su,
testiyi ve suyu soğutur.
Misafir geleceği zamanlar,çarşıya buzcuya gidilirdi.
Tahminen 100x15x10 cm lik buz kalıplarından,
5,10,25 kuruşluk kısmını testereyle keser,tam ortaya taşıma ipinin kaymaması için
iki çentik açardı.
Buz evde yıkanır bir kısmı kırılır,sürahideki suyu,şerbeti soğuturdu.
Necmi,yazları "elleri yakan,soğuk gazozu" buzla doldurulmus bir kovadan satardı.
Boş şişeleri ayrı bir kovada taşırdı.
Marullar yerli,Karşıyaka bostanlarının taze sanki şekerli mahsulüydü.
Kıvırcık veya düz yapraklı olurdu.
Marulcuya kıvırcık iki tane dersiniz.
Elindeki şişi sizin seçtiğiniz marulun kocanıdan gecirir, palmiye yaprağından tutacak yapar,
dört tane yeşil soğan bağlar elinize verirdi.
Karşıyaka halkinin bir kısmı Girit göçmenidir.
Annelerimiz, kardeşleriyle Rumca konusurdu.
Bahar Karşıyaka'ya çiçekler, yeşeren toprakla erkenden gelirdi.
-Mart kapidan baktırır, kazma kurek yaktırır.
Bir kısım vatandaş dağlardan topladıklari yabani lale,sümbül, dafodili
iskele meydanında satardı.
Yeşillik, Horta, radika, ebegümeci,o skalibroz, şevketi-i bostan, turp otunu Giritliler bilirdi.
Ayıklanıp yıkanan otlar haşlanır,zeytin yağ ve limonla, kuzu etiyle pişmiş mis gibi kuru fasulyanın yanında salata olarak yenirdi.
Babaannem rahmetli Gylane, Geylan'dan Balkan harbinden sonra göçüp gelmişler.
Makedonyalılar alt üst böreği ,kol böreği bilir.
Büyükannem ısırgan otunu kullanırdı börekte.
Yeşil biberleri kömür ateşinde közler,kabuklarını soyar, sarmısakıi yoğurtun üzerine hafif zeytin yağı gezdirir afiyetle yerdik.
Zeytinyagi yemeklerin ortak paydasıydı.
Pazar günleri,yağcılar pazara gelirdi.
Ucuz ve temiz yağ,bir litrelik şişelere doldurulurdu.
Yağın renginden,kokusundan,berrakligindan,tadından kalitesini anlardınız.
Bazen dost akraba hediyelik bir şişe veya tenekede zeytin yağı gönderirdi.
Bakla,pırasa,enginar,fasulye,börülce zeytin yağlı lezzetine doyum olmaz.
Zeytin yagli yemeklerin yaz sıcağında bozulma derdi de yoktur.
Burada Horta satan yegane lokantayı Giritli bir Rum işletiyor.
Geçen aksam,tabağımdaki ot salatası beni tuttu,
altmış sene önceki Karşıykaya götürdü.
Yaşlılık, hatıratın gittikce artmasından ibaretmiş...

02.01.2009


Bu Vatan Bizim

Çöplük, Küçük Yamanların ve Yamanlar deresinin güney kıyısında, Karşıyaka’nın o zamanki varoşlarındaydı.
Oraya ancak kargı seçmek için giderdik.
Henüz naylon torba bulunmamıştı.
Çarsıdan, pazardan yapılan alışveriş, sicimden yapılmış ağ şeklindeki filelerde taşınırdı.
Kağıt henüz bollaşmamıştı.
Büyükler üzüm gibi yaz meyvelerini, mendile koyar, dört ucunu bağlayıp bir bohça şeklinde eve taşırdı.
Babam el çantası taşırdı.
Harp sıralarında astsubaylara tayın denen ekmek irisi verilirdi.
Babam komşulara saygısından mı, eziklik duyduğu için mi, yoksa pratik olduğu için mi, tayını çantayla getirirdi.
Çöpe atılacak o kadar az madde vardı ki…
Tutumlu olmaya mecburdunuz.
Altı delinen çoraplar, ayakkabılar defalarca yamanırdı.
Artık kumaş parçacıkları birbirine eklenir, yorgan yüzü yapılırdı.
Kavun karpuz kabuğu çöpe atılmaz, akşam üzerileri at veya eşekle hayvanı olanlar tarafından toplanırdı.
Tahta parçacıklarını ya oyuncak yapmak için kullanırdık, ya da su kaynatıp çamaşır yıkamak, kışın sobada yakmak için kullanılırdı.
Eskileri, demir, bakır parçalarını alan biri olurdu.
Boş şişeler de atılmazdı.
Ya kıtırcı, ya şambalici, ya da bohçacı kadına, takas için verilirdi.
Kısacası çöplüğümüzde Martılar uçmazdı.
Çöplükten Naldöken’e doğru, tren yolunun kuzeyindeki tarlalar, Kayısı bahçesiyle noktalanırdı.
Küçük derecikten acılan sulama kanalları vardı.
İlk defa bir arkadaşımdan, tertemiz suyun içindeki kertenkelenin, Semender olduğunu öğrendim.
Tarladaki bitkilerin turp olduğunu da.
Yapraklarından tutup, şeker gibi tatlı, kırmızı turpla tanışmam da orada oldu.
Çamurunu siler, kabuğu dişinizle soyup bir parça koparırdınız.
Bu mümbit topraklarda, yetiştire yetiştire şekilsiz apartmanlar yetiştirdik.
Semenderler, leylekler, puğu kuşları bir hatıra oldu.
Amerika'da küçük faydasız bir balığın neslini korumak için önemli bir baraj projesi iptal edilmişti.
Alabalık, cennet, yeşillik, itiraz dinlemeden dereciklere baraj kuracaklarmış Rize'de.
Bu vatan bizim.
Rize düşman eli değil.
Karşıyakalı tecrübesini kullanmalı.
Birkaç açıkgözün kısa dönem kazancı için doğayı mahvetmesine karşı ses verin.
Karşıyakalının birikimi, vatanseverliği, ileri görüşü, iyiye güzele destek vermeli.
Benim hatırladığım Karşıyakalı ruhu işte buydu.

26 Temmuz 2011

1 yorum:

volkan dedi ki...

hay agzınıza saglık ne guzel yazmıssınız o ozlem duydugum sıcacık gunlerı..ben kendımde 1700 sokak,da buyudum ve sızın gıbı basta bombacı alı cavus olmak uzere bu bır cok guzellıgı yasadım.tabı yas olarak sızden cok daha gencım ancak o guzel gunlerı kuyrugundan da olsa yakalayabıldım.su anda bende sızın gıbı yurt dısında australıa da yasamaktayım.ancak ınanın o gunlere donebılecegımı bılsem,herseyımı feda etmeye hazırım..bu sıteyı hazırlayan sayın buyugumuze ve sızlere bızleri o gunlere goturdugunuz icin sonsuz saygı ve sevgılerımle...volkan ozal..