12 Mart 2010 Cuma

1721 ( BARBAROS ) SOKAK

Salih EVKURAN

1721 (Barbaros) sokak 18 Nolu, 2 katlı evde 1941 senesinde doğmuşum. 1350’li yıllarda Konya Karaman’dan Rumeli’ye göç eden ailem 1910’lu yıllarda Üsküp Piriştine’den tekrar Anadolu’ya göç etmişler. Büyüklerimin de söylediği gibi hem anne, hem de baba tarafım hep esnaflıkla geçimlerini sağlamışlar.

Tesadüfe bakın ki; Ben de o yıllarda Karşıyaka’nın pazaryeri olan 1721 sokakta doğmuşum. 1946-1947 senelerinden itibaren sokağın sağ tarafındaki çift numaralardan başlayarak, hatırlayabildiğim kadarıyla sizlere esnaf ağabeylerimden bahsedip onları yad etmek isterim.

Çarşıdan girince sağ tarafta köşede Tatar Ali’nin şarküteri dükkanı vardı. Burasını Mehmet Temizocak ağabeyimiz satın aldı. Daha sonraki yıllarda da Yılmaz ve Yalçın kardeşler buraya 5 katlı kuyumcu dükkanını inşa ettiler. Daha sonra sırası ile, çorapçı Fehmi, Baharatçı Tatar Ahmet, Nalıncı İsmail, Mustafa Lale’nin lokantası, Zekeriya amca ile oğlu Halit Onovluk’ların kabzımal dükkanı ile Kanferyeli kahveci İbrahim Akkınay’ın kahvesi vardı. Kahve aynı zamanda Yıldızspor amatör kulübünün merkezi idi. Kulüp başkanı Bayram ağabeyimiz havuzlu bahçedeki kömür işletmesinin kantarcısı idi. Yeşil-Kırmızı flama altında toplanan mahallenin gençleri tüm masraflarını kendi ceplerinden karşılar, yetemedikleri yerde Bayram ağabeylerinden yardım alırlardı. Erol Akkınay 9 numaralı forması ile santrafor oynarken, zaman zaman da KSK forması ile boks yapardı.

Kahvenin bitişiği yazlık Melek Sinemasının giriş kapısıydı. Daha önceki yıllarda Melek Sinemasının yerinin ahır olarak kullanıldığını çok duydum ama ben sinema olduğu dönemleri hatırlıyorum. Bitişiği meşhur köfteci Kelço Ahmet ‘in( Ahmet Birsen) dükkanıydı. Babası da Erkek banyolarının üst katında köftecilik yapardı. Daha sonra Çeşmeli Rüstem Yapıcı’nın köfteci dükkanı, Yanında soğuk demirci Muzaffer amca, oğulları Orhan ve Burhan kardeşler, Marangoz Azem ve Süleyman ustalar, Aşçı Fersah ( sonra Talip Kavuncu), Bisikletçi Feridun ( sonra Tenekeci Hayri), Mefa gömlekçisi Fahri, Bakkal Rıza Karasan ve ayakkabı tamircisi Haşim usta…

Saray Ekmek Fabrikasının olduğu yerde 2,5 katlı Ankaralı Mahmut beyin evi vardı. Arka bahçesindeki tek katlı evde ise terzi Ahmet Keskin ve ailesi otururdu. Sonraları bakkal Sadık Evkuran bu yeri satın aldı. Uzun müddet ailesi Fatma Hanım, çocukları Gülseren, Vehbi, Zafer ve Bedri ile burada yaşadılar. Ön taraftaki ahşap binada Kasabalı Fatma Hanım ve eşi manifaturacı Hafız amca, alt katta terzi Fevziye teyze e annesi otururdu. Bakkal Rıza ağabeyin üstünde mal sahibi Meliha ve Feriha ablalar bitişikteki bahçe içinde Arife anne ve Haşim amca, oğulları Rasim ve eşi Bedriye hanım otururdu. Bitişikteki tek katlı eve ise Mehmet bey ve eşi Müşerref hanım 3 kızı ile yaşardı. Gülümser, büyük kızları Günal arkadaşımızdı. Gülcan en küçükleriydi.

Sokağın en güzel ve en gösterişli evi Behice Hanım ve Dr. M . Üsmen’in eviydi. Karşıyaka’nın en hanım kızı Duygu kardeşimiz de bu evde doğdu, büyüdü. Rahmetli Dr. Üsmen Ali Üsmen’in bir dediğini iki etmezdi. Bir cumartesi günü tam iş saatinde Alime uçurtma yapıver deyişini, işimi gücümü bırakıp Alimize Yeşil- Kırmızı bir uçurtma yapışımı dün gibi hatırlıyorum.

Sokaktaki 18 Nolu ev bizim evimizdi. 1922’de dedem Salih Efendi Uşak’tan İzmir’e gelmiş ve Karşıyaka’ya hayran olmuş, Selanikli simsar M.Ali Beyden Özel İdareden Rum ve Ermenilerin terk ettiklerin evlerin taksitle satıldığını duymuş, Manisa’daki büyük yangından sonra Karşıyaka ve İzmir’e göç edenlere Ermeni evlerini, Rumeli asıllı olan göçmenlere de Rum evlerinin uygun fiyatla satıldığını öğrenmiş, dedem de bu fırsatı değerlendirip 1721 Sokak No 18’deki 583 metrekarelik tek katlı, bahçesinde içilecek suyu olan Rum evini senede 20 lira taksitle 500 liraya satın almış, Son taksidi babamla beraber yıllar sonra Özel İdareye beraber gidip ödediğimizi hayal meyal de olsa hatırlıyorum.

Burada sizlere biraz da dedemden bahsetmek isterim. Rumcayı iyi bilir, İtalyanca olarak da derdini anlatabilirmiş, 1919 işgali ile beraber, Uşak Çarşısında mahalli direnişi başlatan gizli çılgın Türklerden biri imiş, İzmir’deki İtalyan asıllı tanıdığı güvendiği tüccarlar vasıtasıyla silah ve cephane temin ederek Edremit Akçay’dan kömür çuvalları içinde gizleyip Uşak’a getirterek, Uşaklı gençlere dağıtmış rahmetli babamın anlattığına göre, Kahraman ordumuz Uşak’a girdikten sonra, çarşı esnafından ve çevreden gelen 200-300 atlı silahlı Uşaklı genç, orduya katılarak İzmir’e kadar at koşturmuşlar.
Artık Karşıyaka’ya yerleşen dedem, 1923 yılından itibaren Kemalpaşa Caddesinde bakkallığa başlamış, 1936 ‘lara gelindiğinde aile kalabalıklaşınca, evin bahçesine bir ev daha yapalım demişler ve inşaata başlamışlar tam inşaatın devam ettiği dönemde soyadı kanunu çıkınca, Dedem “EVKURAN” soyadını almayı uygun bulmuş, İnşaatın bitip neşe içinde eve yerleşme hazırlıkları yapılırken tarihler 10 Kasım 1938…Acı haberi üzüntü ile öğrenen dedem eve gelmiş ve “ Türk milletinin babası vefat etti. Cenaze evinde iş yapılmaz.” demiş. O gün Evkuran ailesine ait 9 ayrı yerde hatim okunup duası yapıldığını, helvalar döküldüğünü aile büyüklerimden defalarca duydum. Mustafa Kemal sevdası bizlere aile büyüklerimizin aşıladığı en büyük mirastır.

Bizim evin bitişiği ayakkabıcı Emin amcanın bahçesiydi. Evi de 1725 Sokağa bakardı. Bahçeyi önce Hasan Hakyemez ağabeyimiz depo olarak kullandı. Sonra da aynı yere talip Kavuncu karpuz tezğahı açtı. Televizyoncu Osman Zaçkaya’dan sonra da aynı yere 5 katlı bina yapıldı. Köşedeki ev Menemen’li Mehmet Zeybek’in eviydi. Evin yerine 3 katlı bina altına da dükkanlar yapılınca, bu dükkanlarda Kuru temizlikçi Mozalak İbrahim Akdeniz, gömlekçi Abdullah, terzi Ali Körez, kırtasiyeci Refik, köşede ayakkabıcı Niyazi usta senelerce iş yaptılar.
1721 Sokak 1725 sokakla kesiştikten sonra da devam ederdi. Köşedeki Avni beyin evini sonraları Tevfik Hakyemez satın aldı. Altındaki dükkanlarda; Kırtasiyeci Oktay, spor mağazası Kayacan Mehmet Bey, Ebe anne ( İsmet Hanım) , korseci Suzan Berk, terzi Nejat Keskin, marangoz Rıdvan muhtar Muharrem, Burunsuz Hüseyin ve köşede Aslan yuvası ile 1721 Sokak son bulurdu.

1721 sokağın sol köşebaşı; Sakıp amcanın sütevi idi. Ben Sakıp amcayı da kıymetli eşi Nemciye hanımı da çok iyi bilirim. Sakıp amcanın oğulları, efsane isim Tevfik ve kardeşi Hasan ağabeylerimizdi. Yeni kaybettiğimiz Tevfik ağabeyin, çok muhterem hanımefendisi melek gibi insan Hanife ablamızdan bahsetmeden geçemeyeceğim. Bu arada şunu da belirtmek isterimki;
Sakıpağa efsanesini ne Sakıp amca, ne de Tevfik ağabeyimiz yaratmıştır. Onlar bu ailenin simge isimleridir. Rahmetli Sakıp Sabancı bir gün köşedeki mandırada ayran içerken, “ Bu memlekette bir tek Sakıpağa bilirdim, bana ortak birileri daha varmış” diyerek hayranlığını belirtmiştir.
İşte Sakıpağa’nın hayran olduğu müesseseyi yaratan Sabahattin, Seracettin ve Selahattin kardeşlerdir. Ne mutlu onlara ki, bugünkü Sakıpağa Şirketler Grubunu bu seviyeye çıkarmışlardır.
Şimdi biz bu saplamadan sonra çarşı esnafını saymaya devam edelim; Bitişiğinde kömürcü Cemal ağabey, meşhur lokantacı Necmi, Mustafa Lale’nin terzi dükkanı ve köşede köfteci Muammer ağabey.

Şimdi burada özellikle üzerinde durarak anlatmaya çalışacağım bir yere geldik. ANKARA PAZARI… Ankara Pazarı denilen yer bugünkü Çarşı Camiinin bulunduğu yerdi. Karşıyaka kuruldu kurulalı çarşının tam orta yerinde koskoca bir alandı. Yanlış hatırlamıyorsam 1956 yılına kadar da devam etti. Koca koca döküm direklerin kullanıldığı üstü kapalı bir Pazar yeriydi. Döküm direkleri imal eden Fransız usta, Konak’taki “ Konak Piyer”in de direklerini döktüğünden
2 yerin de döküm direkleri aynı modeldi. 1956’da camii yapımı için Pazar yeri yıkılırken, sözünü ettiğim o döküm direkler hatıra olarak Asmalı Mescit’e taşındı. Yıllar sonra Asmalı Mescit’in yerine Vakıflar Pasajı yapıldı ve sözünü ettiğim direkler Pasajı, Zafer Sineması sokağına bağlayan geçişte dekor olarak kullanıldı.
(Sözünü ettiğim bu Pazar yeri ile Vakıflar Pasajının geçişinin bir fotoğrafını yazımın altında bulacaksınız.)
Karşıyaka’nın göbeğindeki bu yere Ankara Pazarı denilmesinin de hikayesi şöyle; Kemalpaşa Caddesi üstündeki manav Bekir amca ile kasap M.Ali ağabeyin arasında, Ankara’lı lakabı ile anılan ismini Mahmut diye hatırladığım iri yapılı, kafasında yaz-kış kaskedi olan, gür sesli sevilen bir manav ağabeyimiz vardı. Kiracısı olduğu mal sahibi ile anlaşamayınca, kasap Mehmet Ünalp amcamızın arka penceresini önüne tezğahını kurdu. Mehmet amca da ona olan sevgisinden ne kira aldı. Ne de “Penceremi kapatma” dedi. Herkes tarafından sevilen bu manav ağabeyimizin “Ankara’lı” lakabından dolayı da, o tarihten sonra pazarın adı ANKARA PAZARI oldu.

Pazar yerini sol köşesinden itibaren Mustafa Kahraman eşi Ayşe hanım, Vedat Sedat, Melahat Kahraman kardeşler otururdu. Altında Ali Güleç ve oğlu Feridun’un peynirci dükkanı, Yorgancı Halil Dikergil, Kahveci Refik, zeytinci Kemal Bey vardı. Köşedeki bu ev Hayrettin Demir amcanındı. Ata, Sabiha, Ataman Demir kardeşler bu evde doğup büyüdüler. Ataman Demir ağabey sonraki yıllarda mahallenin en saygın kişisi oldu. Bütün çarşı esnafı ne zaman başı sıkışsa her konuda ona akıl danışmaya başladı.

Ankara Pazarındaki manav Moiz çarşının en enteresan simalarından birisidir. İyi huylu kimse ile münakaşa etmez, kimseyi kırmaz, müşteri ne derse kabul eder, hanım müşteriler ondan alışveriş etmeye bayılırdı. Müşteri ne derse o parayı alırdı. Hep merak etmişimdir bu nasıl bir alışveriş diye. Bu işin sırrını bir müddet sonra çözdüm. Pazar alışverişinde toplamaları yüksek sesle çok hızlı bir şekilde yapıyordu. İşi gürültüye getiriyor son hesap mesela 560 kuruş ise, Moiz efendi 500 kuruş yeter mi? denildiğinde olur abla, sen o kadar ver yeter diyordu. Ankara Pazarı’nda 80 + 80 = 180 esprisi ondan doğmuştu.

Pazarın 1721 sokağa bakan cephesi bizim oyun alanımız ve pazarcı Ali Kaluç amcanın tezğahlarını koyduğu yerdi. Burada futbol dahil her türlü oyunu oynadığımız günler çocukluk yıllarımızın en güzel günleri olmuştur… En enteresan anılarımdan birisi de biz oyun oynar iken, akşamüstü Ankara İlkokulu Müdürümüz Hüseyin Çağlayan’ın geldiğini gördüğümüzde, hepimiz oyunu bırakır, asker gibi hizaya geçer müdürümüzü selamlardık. Hüseyin Bey Okuldan çıktıktan sonra 1725 sokaktan 1721 Sokağa sapınca 70-80 metre şapkasını hiç çıkarmadan sokağın sonunu bulurdu. Çünkü esnafa da Türkçe okuma yazmasını o öğretmişti. Herkes kapısının önünde bu merasime katılırdı. Yeşil ile kırmızının sırrını bize aşılayan rahmetli müdürümüz Hüseyin Çağlayan’dı. Kendisini rahmet ve şükranla anıyorum

1724 Sokağın başından, Kahveci Rasim Ağanın dükkanına kadarki alan Menemen dolmuşlarının durağı idi. Ne zaman baksanız orada 3-4 dolmuş görürdünüz. Karaferyeli Melek Hanım teyze ve oğlu binbaşı emeklisi Ahmet ağabeyimiz de orada otururlardı. Köşedeki ev tütün bayii Nuri ve Kadriye Hanımların eviydi. Nermin abla, Refik ve Coşkun Türkyılmaz burada otururlardı. Zekiye Hanım ve emekli albay Süleyman Oraltan’ın evi de bizim evin tam karşısında idi. Karaferyeli Şerife Hanım teyze ,oğlu Fethi, kızları Nazmiye ile uzun zaman komşuluk yaptık, Süleyman bey 1960 sonrası burasını yıkıp, şu andaki yeşil be-te-be ‘li 3 katlı binayı, altına da 4 dükkan yaptırdı. Sırası ile Hofmann kuru temizleme, sonra kuaför Yaşar ve Vecihi, Radyocu Erhan abi, Hasan Hakyemez’in toptancı dükkanı, bitişiğinde Buldan’lı Yusuf Damgacı’nın manifatura dükkanı vardı. Sonra Pak-iş Necati Seyrek’e devretti.


Burada Necati Seyrek’ten özellikle bahsetmek isterim. Tepecik Pazarında seyyar satıcılık yapan bir arkadaşımızın doğruluk, dürüstlük ve tutumluluk, Allah’ın şansı da yanında olması ile nasıl yükseldiğini,nasıl varlıklı bir insan olduğunu gıpta ile seyretmişimdir. Kimse bilmeden herkese yardımcı olmuştur. Yardımseverliğinin dürüstlüğünün hiç gözümü kırpmadan kefili olurum. Cumartesi akşamları hava karardıktan sonra kimse görmeden kumaşları sırtına vurur,tren İstasyonuna gidişini Anadol araba ilk çıktığında bizim sokağa ilk arabayı getirişini hiç unutmadım. Halıcı Naci Nuri ve oğlu Nihat Yılman’ın dükkanı vardı. Aslen Demircili olan aile Ayvalık’lı olarak bilinir. Nihat ağabeyin satıcılığı ikna kabiliyeti çok yüksek idi. Mal almadan çıkan pek az müşterisi olurdu… Nihat ağabeyin 2 oğlu 1 kızı vardı. Büyük oğlu Cengiz Yılman’dan söz edemeden geçemeyeceğim. Ticaret Lisesinde başarılı olmuş, kendini yetiştirmiş, ender tanıdığım bir kişiliği vardı. Kendi kendini yetiştirmiş hiçbir yerden ders almamış, özel kurslara gitmemiş Ticari İlimler Akademisini 4 senede tıkır tıkır geçmiş ve ABD’ye torpilsiz gitmiş ender bir talebedir. Celal Bayar Üniversitesi’nde görevli çok kıymetli bir profesör kardeşimizdir. Yetişmesi ve başarılı öğrencilik yılları hocalığı ile örnek bir insandır.

Üst katta oturan Vahit Acarayman da unutulmaz simalardandır. Sessiz iyi huylu çok efendi bir ağabeyimizdi. Zekiye hanımın kızı Aysun ile evliydi. Tasarrufa çok düşkün idi. Hakikatı bulmak anlamak için de son nefesine kadar da çaba sarf etmiştir. 17 Nolu binanın bitişiğinde kapı nosu 1725 sokakta olan ama cephesi 1721’e bakan tek katlı 2 ev vardı. Bahçe içinde müştemilat gibi ilave yerde Tamer arkadaşımızın terzi olan anneleri hanımefendi ve 2 ablaları vardı. Esas evde çerçili yapan Musevi bir aile otururdu. Bu beyin beyaz atlı bir arabası vardı. İçi de bir ev için lazım olan iğneden ipliğe..Yün ve kumaşlara kadar ne lazımsa bulunan bir tuhafiye dükkanı gibiydi. Daha sonraları burasını doktor Mürüvvet Aydın satın aldı. Altı 4 dükkan üstü 2 kat..3 katlı bina yaptı.. Üst katlarda annesi ve kız kardeşleri alt katta doktor Mürüvvet Aydın ve ailesi oturdu. İlk dükkan önceleri Baksan Karşıyaka Şubesi olarak açıldı. Sonra pastörize süt oldu.. Çeşitli işle meşgul olan esnaf arkadaşlardan sonra şimdi Philips bayii oldu. Şu anda Karşıyaka yalıda meşhur kuaför Bekir Gençler 81 diye .. ayakkabı mağazasında komşumuz oldu. Kuaför Vecihi ayakkabıcı Hulusi, Terzi Naci Kamçıcı, marangoz Tahsin ( Sonra Bilgin Market) Şafak kardeşimiz çalıştırdı. Enteresandır. 40 senedir Şafak sandalyesinden hiç kalkmadan saçlarını köşede beyazlattı. Terzi Naci Kamçıcı bizim hiç alışık olamadığımız bir aylık yaz tatili uygulamasını Karşıyaka’da yapan tek esnaf idi. Sokağın diğer kısmına geçmeden Türkiye’de adı Mustafa Kemal Paşa olan tek Camiimizden bahsetmek isterim. 1955 senelerinde devrin başbakanı Adnan Menderes’in öncülüğünde bu camiin inşaatına başlandı. Arsanın yarısı Karşıyaka Belediyesine diğer kısımları vakfa ve şahıslara şuyulu idi. Osman Kibar zamanında her şey kitabına uydurulmuştu. İnşaata büyük bir hızla başlandı. Hemen planlar yapıldı. Çarşı tarafı istimlak edilecek, Melek Sineması istimlak olacak camii önü park olacak denize kadar alan temizlenecek. Camii Denizi görecek idi. Harbi Hotan tarihte hiç alışık olmadığımız bir camii maketi ile karşımıza çıktı. Tenkit edilmesine rağmen cami modeli kabul edildi. Hemen temel atma hazırlığı başladı. Pazaryeri olan bu alan kazıldıkça bir metreden sonra devamlı su çıkmaya başladı. Temel atmanın imkansız olduğu bu yere Soğukkuyu muhtarı Mustafa Canıvar bahçesinden alıp getirdiği canavar gibi pancar motorunu koydu. Motorun başında da oğlu Kemal vardı.

İlk temel taşını açık arttırmaya çıkardılar. Meşhur ağabeylerimizden Ali Kaluç, 500 lira ile arttırmayı kazandı. Ali amca, o kadar keyiflendi ki; Kurban bayramı için evinde beslediği koçu da buraya getirip kurban etti. İlgi ile izlediğim bu olaylar içinde ben çok iyi bilmemekle beraber Ali amcanın hiç camiye gittiğini görmemiştim. Burada yanılmış olabilirim. Kimse kusura bakmasın ama caminin kurucusu bana göre Adnan Menderes ile Ali Kaluç idi. Çekirdekçi Ferhat amca, Kasap Mehmet Ünal, Bakkal Sabri Kocatoros, Bakkal Sadık Evkuran, Bakkal Osman ve İsmail Dörtkardeşler, Kitapçı İhsan Özkaynak, kahveci İbrahim Akkınay hamamcı Ali bey, kasap Tahsin Paydar,lokmacı Sami bey, bakkal Muzaffer Atabay, Hacı Pertev, Kızılaycı Kemal bey Soğukkuyu muhtarı Mustafa Canıvar başta olmak üzere bütün Karşıyaka esnafı ve halkı yardımcı olmuştur. Kısa bir sürede cami tamamlandı. Veli hoca ile İhsan hoca imam ve müezzin olarak görevlendirildi.. Kadro gelmediği için de iki veya 3 ay çarşı esnafı aralarında para toplayıp, aylıklarını denkleştirdi. Musa hoca, Haydar Hoca, Alim hoca sıra ile çarşı camiinde hizmet ettiler. Camii inşaatı sırasında inşaatlarda çalışan çocuklar ve beton karıcılar vardı. Bu arkadaşlar boş kaldıklarında hiç para almadan bu inşaatta kürek sallamışlardır. Bir de uzun Ahmet ağabeyimiz vardır. Kabzımal Haydar Yorgancı’nın kantarcı olan ve Osman ile beraber bir oturuşta galon dediğimiz büyük şişedeki şarabı içen ve hayatında bir kere bile camiye gitmemiş olan ağabeyimiz camii inşaatı ile beraber bu işleri bırakmış, inşaatın sonunda minarelerin alemlerini eliyle dikmiş sonra da uzun seneler camide kavaslık yapmıştır.

1721 Sokağın sol köşesinden itibaren, sokağın sonuna doğru 1947 senesinde Rumların oturduğu önünde 2 adet fıstık çamı olan yeşil boyalı bir ev vardı. Ayakkabıcı Fehmi Bey burasını satın aldı. 5 katlı bina yaptı . Türkan Hanım kızları İlgi ve Şule uzun zaman oturdular. Şu anda Türkan hanım oturmaya devam ediyor. Alt kattaki köşedeki dükkanda Hakkı Özkan ve Muammer Akman’ın berber dükkanı vardı. Spor-Toto’nun ilk talihlilerin idiler. Kolonu Alpaslan doldurmuş olmasına rağmen isim hanesinde Hakkı Özkan’ın adı vardı. Pazartesi sabahı hiçbir olay çıkmadan Hakkı ağabey parayı 6 kişiye pay etmişti. ( Bir kişinin payına düşen parayla 2 daire alınacak kadar büyük paraydı.) benim için önemli bir olaydır.Bitişikteki boş arsaya pazarcı Ali Kaluç amca boş tezğahlarını koyardı. Sonraları kuaför Cemil burasını satın aldı. Bitişikte adliyede katip Memduh Yurtsevenhanımı Armağan oğlu Osman ( Yeni Foça Belediye Başkanı) ve kızı Ruhan oturdular. Öteki tek katlı evde Musevi Violet ve eşi Salvador, yanındaki evde ise büyük usta Şeref Abo eşi, arkadaşımız Ertuğrul, Orhan ve kız kardeşleri otururdu. Köşede pikocu Zehra Hanım, oğlu elektrikçi Haydar, kız kardeşleri Aysun ve Miray otururlardı. Çıkmaz sokak gibi görünen yerde Donanmacı Mahallesinin efsane ismi Recep amca, karısı Fatma Hanım teyze, oğulları Ahmet Erkan otururdu. Bu arada bedava film izlediğimiz Nil ve Holivut Sinemaları vardı. Hiç bilet alıp da film izlediğimi hatırlamam.
Bu sokakta yaşayan halen sağ olanlara, sağlıklı ömürler dilerken, kısa bir müddet önce kaybettiğimiz Münire Temizocak ablamızı ve Ertuğrul Abo kardeşimi rahmetle anarım.

Salih EVKURAN 12 Mart 2010 KARŞIYAKA.

Manav Moiz’in, Kont Kemal’in, Arap Hakkı’nın, Sakatatçı Karga Ali’nin Bosnak Hasan’ın, Kireçci Muharrem’in, Balıkçı Ahmet’in 1940’lı 1950’li yıllarda tezğah açtığı Karşıyaka’nın göbeğindeki ANKARA PAZARI…
Ankara Pazarı’nın döküm direkleri yıllar sonra, Vakıflar Pasajında….
Salih’in çizdiği 1950-1960’lı yıllarda Barbaros Sokak esnafının yerleşim krokisi ( Her isim bir dükkanı temsil ediyor )

7 yorum:

Adsız dedi ki...

kaleminize sağlık...bir solukta okudum...sizden az çalışma kağıdı , kırnap, defter almadım...

Unknown dedi ki...

Canım Salih Ağabeyim,
Ben önceleri terzi Sabahattin ağabeyin iki yanında aşağı yukarı sizin dükkanın karşısında olup, daha sonra da caminin altında çiçekçi Kemal Amca'nın yanına taşınan yorgancı Hamit'in oğluyum. 1956 lı olduğum için pek net hatırlayamadığım sokağı dükkan dükkan, ev ev yazmanız hafızanıza hayran olmama neden oldu.Yazları
çıraklık günlerimin geçtiği, hayatı, büyüklere saygıyı farklı kökenlerden gelen insanların o müthiş Karşıyakalılık potasında nasıl eridiğini, birbirlerini nasıl sevip kolladıklarını o muhteşem 1721 Üniversitesinde öğrendim.Halil Amcanın ezel ebed muhtarlığıyla çocukluk ve ilk gençlik yıllarım orada geçti. Sizi çok net hatırlıyorum. Aklımda hep temiz beyaz gömlekli ve çok çalışkan biri olarak kalmışsınız. Bağ bıçağı ile kağıt tomarlarını müthiş bir el becerisiyle kesişinizi seyrederdik.. 21. yüzyılda bİr orta Anadolu kentinin hayal bile edemeyeceği Kadınlı erkekli esnafıyla, bazen de "kanunsuz sokak" olarak anılacak kadar marjinal tipleriyle Marquez'in romanlarına taş çıkartacak malzemenin orada yazarını beklediği yaşamımın kilometre taşlarından biri 1721 sokak.. Ellerinden öpüyorum Salih Ağabey...

maykil53 dedi ki...

Sevgili Salih ağabey,
Ben de 1724 Sokaktaki Kareferyeli Melek hanımın büyük torunu Emekli Binbaşı Ahmet beyin Büyük oğlu Levent'im.Yazdıklarınla beni çok mutlu ettin.Hepsini nefessiz okuyup eski günlere gittim.Ağzına sağlık. Nerede o eski günler, hep o günleri arıyorum.Çünkü o zamanki dostluklar şimdi yok. Eee artık bizlerde eskidik.Yaş 60'a dayandı.Eskileri duyunca çok tuhaf oluyorum. Görüşmek dileğiyle sevgi ve saygılar....

Muzaffer dedi ki...

Sevgil,i Salih Ağabeyciğim,
Tarihini bilmeyen ve Tarihine sahip çıkmayan milletler, yok olmaya mahkumdurlar....zira hiç bir Ülkede olmayan ve olması mümkün olmayan bu bilgi birikimi,geçmişe sahip çıkma vasıfları ve onurlu duruşun bir neticesi olan sizin gibi büyüklerimizin varlığı düşünme yoksunu bilgi eksiği olan ülkedaşlarımızın ufkunu açarak, gerçek nedir,bu topraklarda Bağımsızlık nasıl kazanılmış,neler yapılmış,öğrenmelerine vesile teşkil edecektir.Sizler bu Ülkenin bugün sahip olduğu çok önemli değerlerdensiniz........Bu ülkenin sigortalarısınız.Sevgi ve Saygılarımla
Muzaffer TUĞSAVUL

Muzaffer dedi ki...

Sevgili Salih Ağabeyciğim,
Bu topraklarda bağımsızlığın nasıl kazanıldığının ,nelere göğüs gerildiğinin çok güzel örneklerini ifade etmiş olduğunuz hatıralarınızdan özellikle bugün yaşayan ancak ne yaşadığının ve nerede yaşadığının farkında olmayan Mustafa Kemal Ruhunu tanımayan bilmeyen ülkedaşlarımızın bu hatıralarınızdan etkilenmesini umuyorum.Sizler bu toprakların sigortalarısınız.İyiki varsınız.Hiçbir teknolojik materyal asla bu kadar hafızaya sahip olamaz....Size hayranlık duymakta haklıymısım.
Sevgi ve Saygılarımla....

Muzaffer TUĞSAVUL

Erdal Önal dedi ki...


Levent Barlas


‎1724 SOKAK (KEMALPAŞA CAMİİ ARKASI , FOTO GÜVEN SOKAĞI)
Benim büyük babam İsmail Barlas, babaannem Melek Barlas ve Babam (Sonradan Emekli Binbaşı olan)Ahmet Barlas (Lakabı PATRİK AHMET) 1922 yılında Yunanistan'ın Selanik şehri Karaferye kazasından mübadelede İzmir Karşıyaka'ya gelmişler ve oradaki mallarına karşılık 1724 sokakta verilen önü bahçeli tek katlı eve yerleşmişler.Şimdi 1721 sokak başındaki tavukçunun bir öncesindeki altında kasap olan binanın yerindeki 25 no.lu eve. Ben ve kardeşim orada büyüdük. Ama o zamanlar tabi komşuluk ilişkileri çok farklı idi. Karşıyaka'da herkes birbirini tanırdı. Mesela Bahsettiğim 1721 ile 1724 sokağın kesiştiği köşedeki tavukçunun yerinde(o Bina oğullarının İsimleri Tamer ve Zafer olan Nermin Hanımlarındı) kadın terzisi ZEKİ bey vardı(3 kızı vardı) Oradan denize doğru gidersek önceleri Kahve sonraları Kasap MUAMMER vardı. Onun yanında bahçeli bizim evimiz, bahçenin diğer köşesindede Erkek Terzisi RAMAZAN'ın dükkanı vardı (Sonradan Erkek Terzisi FERİT çalıştırmaya başlamıştı.)Sonraki bina HAYRİ ve MERYEM DEMİR'lerin eviydi.O binanın altı ilk olarak SAKIPAĞA'nın mandrası daha sonrada YORGANCI Hali olmuştu. Onun yanındada Berber KEMAL'in dükkanı vardı. Daha sonraki binanın altında Karşıyaka Kız Lisesi Beden Eğitimi öğretmeni Turan Hocanım otururdu. Daha ilerledikçe KAHYALAR'ın evi vardı. Onun ilerisinde TAPUCU RİFAT ULUER (Oğulları KEMAL-UĞUR-ENGİN) oturuyordu.Rifat Beylerin evinin hemen yanında yine hepimizin o zaman aile hekimi gibi olan DR.MUSTAFA USMEN ve eşi BEHİCE hanım ve kızları DUYGU oturuyordu.O evden sonraki şimdi altında ayakkabıcı ve sair dükkanlar olan MAZHAR Beylerin evi vardı. Şimdi de sahil tarafından 1724 sokağın karşı köşesine gidersek; şu an FOTO GÜVEN'in olduğu yerde tek katlı önü ve arkası bahçeli evde Osmanlı Bankası'ndan ayrılarak Kemeraltı'nda ÇİM GIDA Pazarı'nı açan İSMET KAFALIOĞLU(Lakabı KOCAKARI İSMET) ve ALİYE hanımların(LEVENT(Lakabı-BABA LEVENT ve SADETTİN isminde iki oğlulları vardı) otururlardı.Onlarda Karaferye eşrafındandı. O evden sonra ilerleyince Diş Hekimi İzzet beylerin onların yanındada SİMSAR Mehmet Ali Beylerin ve eşi Şayeste hanımların evleri vardı. Yine aynı hizada Terzi AYŞE hanım ve oğlu YÜCEL oturuyordu.Daha sonra şimdi köşe başında işhanı olan binanın yerindeki yine eski rum evinde NATO'da Çalışan BAHA ÇETİN ve eşi Karşıyaka Kız lisesi Müdür muavini ve Beden Eğitimi öğretmeni SABİHA ÇETİN oturuyorlardı. O evin yanında şimdi umumi tuvaletin olduğu sokağa girince meşhur Köfteci ACO vardı. Köşeden sonra tam bizim evin karşısına gelen yerde ilk zamanlar PAZAR, daha sonra HAL olan yere KEMALPAŞA Camii yapıldı. Yapımı sırasında inşaat alanında çok oynardık ve tabi tehlikeyi düşünmeden kalıp iskelelerinden karşıya geçerdik, o zaman caminin bekçisi Ahmet(Uzun Ahmet derdik) bizi kovalardı. Yine Caminin karşısında yani 1721 sokak üstünde Yazlık Melek sineması(Şimdi Melek Pasajı'nın olduğu yerde) ve onun önündeki dükkanlarda da Yine Rodoslu Köfteci RÜSTEM amca ve yine aynı hizada babamların memleketlisi Karaferye'li Köfteci Erol'un dükkanları vardı.
O eski zamanlarda hazır giyim pek olmadığı için Terzilik çok geçerli idi.1721 sokakta yine eski futbolcu Terzi SABAHATTİN, ilerde Kadın Terzisi NEJAT gibi birçok tezi vardı. Önceleri Sümerbank'tan daha sonraları Kumaşcı NECATİ'den kumaş alınıp Bayramlarda elbise diktirilirdi. Bayram sabahına kadar gece gündüz terziler çalışır elbiseleri yetiştirirler ve Bayram namazı sonrası veya bir gece öncesi elbiseleri alıp yatağımızın başına asardık. Bayram da herkes yeni elbislerinle ziyarete giderdi. Şimdiki gibi Bayramları tatil kabul edip kimse tatil yerlerine kaçmaz aile büyüklerini ve eş dost akrabaları ziyaret ederdik. Ama şuna inanıyorumki o zamanları daha mutluyduk.

LEVENT BARLAS (16.01.2012

Unknown dedi ki...

Allah sana uzun ve sağlıklı bir yaşam versin
. Çakır Ercan Özkunt..