13 Mart 2009 Cuma

BİR ÇINAR DAHA DEVRİLMİŞ

Arkadaşlar, dün eşim Numune Kız Koleji’nden arkadaşları ile buluşmuştu..Tabii ki akşam eve gelince iş gene çiçek- böcek
hikayelerine döndü..Lafının bir yerinde demez mi? Erdal; Zeki Boran hocamız ölmüş 2 ay kadar olmuş....95 yaşındaymış, diye...

Bir anda doldum kaldım..Karlis’te yaşamakta olan pek çok öğretmenimizden defalarca söz edilmesine karşın Zeki
Beyin hiç sözü geçmemişti...Veya ben hatırlamıyorum....

Halbuki bence popüler...lafı - sözü dinlenen .. İz bırakan 4/4 'lük öğretmenlerdendi.. Bize sanırım 1962-63 öğretim yılında resim
dersine gelmişti...Toleranslı bir öğretmendi..Resmin bir yetenek olduğunu kabul ettiğinden...En az notu 5'ti..Ama
sanırım tek amacı resmi sevdirmekti...Derslerden önce klasikleşmiş resimleri Hayat mecmuasından alır getirir...
kumaşların kıvrımlarını....Işık oyunlarının resim demek olduğunu anlatırdı...Sınıfın en kabiliyetsizi bendim... Ama ben
bile dinlerdim anlattıklarını....

Ama Zeki Boran Hoca dendi mi?.. ben hemen kilitleniveririm....Bize anlattığı bir anısına....

O zamanlar milli bayramlarda bahçede tören yapılır...Sınıflara girince de öğretmenlerimiz...Atatürk'le, veya O dönemin
bakanları- bürokratları ile ilgili anılarını anlatırlardı....

İşte burada sözü; O gün, 4 D sınıfının kürsüsünde oturan... Anının sahibi Zeki Boran hocama bırakmak istiyorum...46 yıl sonra

Kaç yılı olduğunu tam hatırlamıyorum...Ama 1930'lu yıllardı...Ben O zamanlar öğretmen okulunda okuyan çakı gibi bir
delikanlıydım...Aynı zamanda da okulun folklör ekibinde zeybek oynuyordum...Hatta ekibin başı idim..

Tam hatırlamasam da bir milli bayramdı...Atatürk bayram kutlamalarında İzmir'de olduğundan yer yerinden oynamıştı..
Bütün İzmirlilerin tek amacı uzaktan da olsa Atatürk'ü bir kez olsun görmekti.... O akşam okulun folklör ekibinin
Konak Meydanı'ndaki Ankara Palas Otelinde gösteriye katılacağı...Gösteriye İtalya...Bulgaristan ve Romanya'dan gelen
folklör ekiplerinin de katılacağı duyurulmuştu...Hayatımızda ilk defa başka ülkeden insanlar göreceğimizden pek
heyecanlıydık....Akşamı zor ettik....

Otele gitmeden önce hocamız....Atatürk'ün de davete katılacağını...O'nun da zeybek oyununu bildiğini O nedenle
hata yapmama konusunda sıkı sıkı tembihlerde bulunmuştu....

Ankara Palas Otelinin salonuna geldiğimizde...Bir de ne görelim...Pistin etrafına masalar sıralanmış...Tam Atatürk'ün
oturduğu masanın karşısına da bizim Efeler ile misafir folklör ekiplerinin oyuncuları için masalar yerleştirilmişti...
bizlere oyun ekibi değil de gecenin konukları gözüyle bakılması...hepimizi onurlandırmıştı.....

Tüm folklör ekipleri milli kıyafetleri ile gelmişti davete....

Bizim masadan 2 masa ötede Bulgar ekibi vardı....Ben sağa sola bakınırken Bulgar ekibinden bir kızla göz göze geldim..
Aman Allahım..ben hayatımda bu kadar güzel kız görmemiştim...İnce..Upuzun...Harika bir yüzü olan nefis bir kızdı...
O'na bakmaktan kendimi alamıyordum...Adeta hipnotize olmuştum...Ben diyeyim ..Afrodit...Siz deyin..Kleopatra.....
Tabii...bütün bunlar olurken Atatürk gelmiş...Salonu selamlarken..alkışlamaktan ellerimiz şişmişti...Bütün salondakiler
bir daha belki göremem diyerek , gözlerini ayıramazken....Bir tek benim gözlerim Bulgar güzelinde idi....Ama O'nunda
dünya umurunda değildi.....

Yemekler yendi...İçkiler içildi...Atatürk gecenin ilk dansını yaptıktan sonra, dans pisti hınca..hınç doldu...Okulda bize de
tango öğretildiğinden...Pisttekileri...pür dikkat izleme fırsatı bulduk...Hele Atatürk dans ederken...gözlerimizi hiç ondan
ayırmadık....Rüyada gibiydik...muhteşem bir gece yaşıyorduk....Hele ..hele ben....

Sıra folklöre geldiğinde koca salonda çıt çıkmıyordu...Meğer benim güzeller güzelim Bulgar ekinin başıymış...O güne kadar
hiç görmediğimiz oyunları O kadar güzel oynadılar ki...kendimizden geçtik seyrederken....Benim güzelim..Kuş olup uçtu
ekibin başında....ekibini de uçurdu tabii....Ekip oynuyor..oyun bitince Atatürk'ün önüne gidip selamlayarak.. yerine geçiyordu.

Sıra bize geldiğinde hocamız..hepimizi topladı...Kısık bir sesle..."HADİ BENİM KARTALLARIM...UÇUN..GÖREYİM SİZİ
İŞTE MEYDAN" Dedi...dedi Ama O da Biz de heyecandan tir..tir titremeye başladık...

Zeybeği belki ilk defa köy meydanlarından farklı bir biçimde..Basit de olsa bir kareoğrafi ile oynuyorduk..Etrafımızda dönerken
bazen çizgiler..bazen halkalar oluşturuyorduk....Diz vurduk mu yeri sarsıyorduk sanki....Hele bir oyun içinde Kartal duruşumuz
vardı ki....Hepimiz kendimizi kartal sanıyorduk....Efe kıyafetlerimiz orijinaldi...Özel olarak Aydın'dan gelmişti...
Onları giydik mi zaten...Kendimizi Çakırcalı Mehmet Efe, Gökçen Efe, Saçlı Efe, Atçalı
Kel Mehmet Efe sanıyorduk...

Sıra bize geldiğinde...Piste çıktık...Efeler gibi sıralandık...Zurna ve davulun sesiyle adeta
donduk kaldık... salondan çıt çıkmıyordu...iki döndük..bir diz çöktük..bir diz sürüdük....
kollarımızı ağır..ağır açıp kartal duruşuna....geçtiğimizde...Islık ve alkış sesinden ne davulu
duyuyorduk..ne de zurnayı....Gözlerimiz Atatürk'ün gözlerine kenetlenmiş...Yüzümüz
Anadolu savaşını kazanmış...İzmir'e giren Türk askerinin yüzündeki ifadeyi anlatan maskın kopyası gibiydi....
Onurlu..Gurur..Mağrur...
Oyun bitti...Hepimiz Atamızı selamlamaya durduğumuzda...Atatürk yerinden kalktı..hepimizi
alnımızdan tek...tek.. öptü.... Sadece şunları söyledi.
"Gurur duyduk sizlerle... hepimizi büyülediniz... efeler... Sağolun" dedi.
Gözlerimiz doldu dolmasına da... benim aklım hala Bulgar güzelinde idi...Hala gözlerimi 2
masa ötedeki güzeller, güzelinden ayıramıyordum...
Kararımı vermiştim... Bir daha dans müziği başladığında O'nu dansa kaldıracaktım...İçimden bildiğim bütün duaları okudum....
Hatta bir karar daha vermiştim... Dilimin döndüğünce evlenme teklif edecektim... Bu gece
hayatımın kumarını oynayacaktım.... Nasıl olsa 1 yıl sonra mezun olduğumda Anadolu’ya
gidecektim...O da benim oralarda hayat arkadaşım olur diye düşünüyordum.... Çünkü bence bu kadar güzel insanın kalbi de temiz olurdu....
Evet ne düşündümse aynısını yaptım... Dans müziği başlayınca...O'nun masasına gittim..
önünde eğilerek dansa davet ettim... Mutluluktan uçuyordum...
Ama bir anda dünyam yıkıldı...teklifime hayır...hayır...hayır diye yarım yamalak Türkçesi
ile o kadar sert cevap verdi ki ne yapacağımı şaşırdım.... Dağ gibi Zeki bir anda un ufak oldu. Yerime giderken " Yer yarılsa da içine girsem " diyordum... Ağlamak istiyordum.. Ama ayıp geliyordu... Efeler ağlamaz diyordum kendi kendime....
Başımı ellerimin arasına aldım. Gecenin bitmesini bekliyordum...Reddedilişime mi?.. yoksa
arkadaşlarımın dalga geçmesine mi? neye yanacağımı bilmiyordum...
Bu arada bir sanatçı çıktı.. türküler söyledi.. Ama ben hiçbir şey hatırlamıyordum artık.....

Kısa bir aranın ardından yeniden Dans müziği çalmaya başladı...Müzikle beraber Atatürk
ayağa kalktı...Belli ki dans edecekti...O dans ederken pistte kimse olmuyordu....
hızlı adımlarla Bulgar ekibinin masasına doğru yöneldi...Güzeller güzeli Bulgar kızının
elinden tuttu.. O'nu dansa kaldırdı...Salondan yine ses çıkmıyordu....Herkes Atatürk'ü
izliyordu...Bu sefer çalan bir vals idi...Dünyalar güzeli yıldırım aşkım.. Atatürk’ün kollarında uçuyordu adeta..... Pistin etrafında bir döndüler....bir daha.....
Atatürk önümde durdu...." SEN DEVAM ET EFE" dedi... kızı kollarımın arasına bırakıverdi...
iyi ki okulda valsi de öğretmişler bize... uçtuk.. uçtuk ikimiz pistte.... belki 15-20 dakika
sürdü dansımız... yerine götürdüm... elini öptüm, masama döndüm...
gece boyunca bakıştık durduk... Gecenin sonunda bir Bulgar göçmen arkadaş sayesinde
adresimi verdim... adresini aldım... evlenme teklif ettim... AMAAA nişanlı imiş....
İşte Atatürk böyle bir adamdı... Belli ki gözünden hiçbir şey kaçmamıştı. Bir Türk gencinin.. Bir Bulgar kızı tarafından reddedilmesine  yüreği dayanmamıştı...bu kadar işinin arasında.....
Zeki Boran hoca; Sözünün burasına geldiğinde...zil çalmıştı....sınıftan çıktı gitti....
Muavin Kefal Niyazi'nin odasının bitişiğindeki 4-D sınıfındaki 48 öğrencinin nutku tutulmuştu. Herkes birbirine bakıyor.. Kimsenin sesi çıkmıyordu... İşte O anda bütün
herkesin yüreğine öyle bir Zeki Boran sevgisi yüklendi ki....
Benim yüküm 46 yıl sonra hala aynı yerde duruyor......
Nurlar içinde yat hocam.... Biz yaşadıkça... Sende yaşayacaksın...

Erdal ÖNAL - Karşıyaka- 12 Mart 2009


Öğrencisi Recai Acar’dan not;
Hocamızı 21 Kasım 2008’de kaybettik, az sayıda öğrencisinin katıldığı bir törenle defnettik. Ertesi günü yayımlanan cenaze ilanında aşağıdaki
Şiiri de yer alıyordu…Işıklar içinde yatsın…

ALLAH'TAN DİLEĞİM
Allah’ım canımı çok soğuk günde alma,
Cenazeme gelenleri zor durumda bırakma.
Ne güzeldir bahar ve pazar günleri,
Mutlu olur,sevinirim böyle ölenleri.
Ne soğuk ne de sıcaktan şikayet,
Herkes rahmet diler içtenlikle nihayet.
Bilirim her gün birdir ve her mevsim,
Dileğim budur,sevinçle gelir hevesim.
Biliyorsun annesiz babasız büyüdüm ben,
Yıllarca sana karşı hiç isyan etmeden.
Son dileğimdir, beni mahsun eyleme,
İsteklerim için bana sakın gücenme.
M.Zeki BORAN - 02.02.2003

Hiç yorum yok: