27 Aralık 2007 Perşembe

BEN KARŞIYAKALIYIM

Ben, l960 yılında Karşıyaka Lisesine kaydolmadan önce , ortaokulu bir taşra kasabasında, Kırkağaç’ta okumuştum. Bir futbol takımı tutma alışkanlığı daha o zamanlarda vardı. Gerekçesini hatırlamıyorum ama, Ben Galatasaray’ı tutardım. O zamanların Galatasaray’ı Metin Oktay’lı, Suat Mamat’lı, B.Ahmetli , Candemir’li, Turgay’lı, İsfendiyar’lı, İsmail Kurt’lu  Galatasaraydı. Pazartesi sabahları okula gittiğimizde ders zili çalmadan maçlardan başka bir şey konuşulmazdı. Boyutu bugünkü kadar olmasa da, fanatiklik o zamanlarda da vardı. Onların maç konuşmaları hep kavga gibi olurdu. Üç büyüklerden başka futbol takımını tutan kimseyi hatırlamıyorum. O zamanlar bir takımı tutmanın, taraftar olmanın birinci şartı.; Üzerinde “Zenci kız” resmi olan Mabel çikletlerinden çıkan futbolcu fotoğraflarından tuttuğunuz takımın kadrosunu oluşturup, cebinize koymanızdı.. Eğer babanızın verdiği harçlık biraz fazla ise, yine Mabel’lerden çıkan Real Madrid veya Barselona’lı futbol yıldızlarının fotoğraflarını da biriktirdiniz mi havanızdan geçilmezdi.

Dükkân komşumuzun oğlu Güven Taner( Şimdi spor yazarı) Kırkağaç’ta değil, İzmir’de okurdu. Futbolcu koleksiyonu en zengin olan oydu. Üç büyüklerden Beşiktaş’ı tutardı. Buğday, arpa çuvallarının üzerinde sohbet ederken, ne zaman hangi takımı tuttuğu sorulsa;

- İstanbul’da Beşiktaş, İzmir’de Altay, Avrupada Real Madrid derdi. O zamanların Real madrid’i de; Gento’lu , Puşkaş’lı, Santa Maria’lı,  Di Stefano’lu Real Madrid idi..
Kırkağaç’tan, manyetolu telefonla İzmir görüşmesinin 5-6 saat bekleme ile gerçekleştiği dönemlerde Türk gençliği Real Madrid’in maç sonuçlarını günü gününe gazetelerden izlerdi. Bunu da anlardık da, Ama.. Güven’in İzmir’de Altay takımının taraftarı olmasını bir türlü anlayamazdık. İzmir’de Altay’ı tutacağına, Kırkağaç’ın Acar İdman’nını tut derdik de kıs kıs gülerdi.

Gel zaman, git zaman, deve tellal, pire hamal oldu. Günün birinde ben de kendimi İzmir’in
Karşıyaka’sında buldum. O zamanlar her köşe başında bir lise yoktu. Benim de kayıt olduğum Karşıyaka Lisesine yalnız Karşıyaka’da oturanlar değil, Ayvalık’tan Bergama’dan Aliağa’dan, Menemen’den çok sayıda öğrenci gelirdi. Ama yine de çoğunluk Lisenin, ortaokul bölümünden gelen Karşıyakalı gençlerden oluşurdu.

Futbol Kırkağaç’ta olduğu gibi burada da gündemin birinci sırasından düşmüyordu. Pazartesi
Sabahları herkes normalden en az yarım saat önce okula gelir. Okul bahçesinin arka tarafındaki çamlı yola girdi mi? Başlardı.. Kaf…Kaf.. diye zafer şarkılarına, eller yumruk yapılır…sıçranır göğüsler yerden bir karış havada çarpışırdı…Tabii…. Karşıyaka galip
Geldi ise….Ve.. tabii ki bu madalyonun bir de ters tarafı vardı. Hala yazmaya… düşünmeye
Bile elim varmıyor. Eğer yenilmişsek ağızları bıçak açmaz… kaçan fırsatlara dövünülür. Kahır dolu bir hafta yaşanırdı…Kırkağaç’tan, Ayvalık’tan, Bergama’dan gelenler önceleri
Şaşırıp kalmıştık olanlara….Ama 3-5 ay sonra biz de farkında olmadan KSK’li oluvermiştik
Fırsat buldukça antremanlara giderdik…Bulut’lar, Burhan’lar, Erol’lar (3 Erol vardı, Gazcı Erol, Küçük Erol, Baş Erol ) Argun’lar, ağabeyimiz olmuştu..Hergün akşamüstüleri sahilde karşılaşırdık..Galatasaray’a Fener’e, Beşiktaş’a gol atan kahramanlarımızla, sahilde selamlaşılmadan geçilmezdi. Zaten O zamanlar Karşıyaka büyük bir aile gibiydi. Herkes birbirini tanırdı. Takımda oynayanların yarısından fazlası Karşıyaka’nın kendi gençleri idi. Alsancak Stadı küçük olduğundan yer bulamayız dışarıda kalırız diye, maç günleri stada pikniğe gider gibi, erkenden giderdik. Daha Karşıyaka’ya geleli bir yıl bile olmamıştı ama biz fanatikleşmeye başlamıştık bile…

Benim Karşıyaka Lisesinde öğrenci olduğum 1960-1964 yılları arasında okuldaki sınıflar- arası futbol maçları şölen gibi olurdu. Öğle arasında aç kalma pahasına kimse evine gitmez
Kızlı-erkekli sınıflarımızın maçlarında kendimizi parçalardık. O zamanlar lisedeki sınıf takımları KSK’nin alt yapısı gibi idi. Nitekim İbrahimler, Atilla’lar, Ekrem’ler, Okan’lar
Lisede yetişip KSK’de oynayan ilk aklıma geliverenler.
Hele bir de Atatürk Lisesi, Namık Kemal Lisesi, Motor Sanat Enstitü’sü ile yapılan okullar
Arası maçların tadına doyum olmazdı.

Fakat kim ne derse desin O dönemlerden kalma en derin futbol izleri, üç büyüklerle yapılan maçlardan sonraki Karşıyaka dönüşleri idi. Yanlış hatırlamıyorsam 1963 yılı idi. Bir Karşıyaka-Fenerbahçe Liğ maçından önce verilen beyanatlar gazetelere manşet olmuştu. Gençlerle en iyi diyaloğ kuranlardan Küçük Erol son antremanda  “Ağabeycim” 2 gol benden kazanamazsak, hepinize gazoz… demişti de saf saf bayram etmiştik. Gerçekten maçı da 2-1 KSK kazanınca sanki Ulusal bayram ilan edilmişti. KSK’lı futbolcular da aramızda olmak üzere 1000 kişilik Sur Vapuruna en az 3-4 bin kişi binmiştik. Vapur deniz seviyesine kadar inmiş, kaptan köşkü işğal edilmiş, vapurun sirenini “Arap Osman” eline geçirmiş, Alsancak’tan Karşıyaka’ya kadar kaf..kaf..kaf…sin..sin…sin kaf..sin.. kaf..sin kaf… çekerek gelmiştik. Sanırım mayıs ayı idi. Karşıyaka’ya yaklaşınca yüzlerce kişi elbiseleri ile sapır,sapır denize atlamıştı. Biz vapurdakiler birkaç bin kişi idik. Ama Karşıyaka Sahili insan selini andırıyordu. Çılgınca bir alkış tufanı ile vapurdan inen herkes sanırım kendini Kore Gazisi gibi hissediyordu. Başta futbolcular konvoy halinde kulübe kadar yürüdüğümüzü hepimizin bağırmaktan seslerinin kısıldığını dün gibi hatırlıyorum. Bu muhteşem şölenler üç büyüklerle ve İzmir takımları ile yapılan her maçtan sonra böyle devam etti..gitti...

Yıllar sonra hala dilim anlatmaya varmıyor ama… Bu Madalyonun bir de arka yüzü vardı..
Kaybedilen maçların dönüşleri… O dönüşlerde aklımıza hep Yahya Kemal’in “Sessiz gemi” şiiri gelirdi. Kimsenin canı konuşmak istemezdi. Hakemlere… rakip oyunculara bol küfür edilerek hınç alınmaya çalışılırdı. Bir gemi taraftar, futbolcuları teselli etmeye çalışırdı. Ama şu bir gerçek ki “ Baba Cevat” maçlardan sonra adeta 10 yıl yaşlanır, herkes, O büyük Karşıyakalıyı teselli etmekten kendi üzüntüsünü unuturdu. Kaybedilen maçlar sonrasında Alsancak’tan kalkan Sur veya Efes Gemisi Karşıyaka’ya yolcu değil, bir hafta sürecek kahır taşırdı sanki…
Ama, galiba acı gerçek şu ki… Kaderi hiç gülmemiştir KSK’lının… Kahır maçları.. kahır yılları.. Mutluluk yıllarına hep 10 basmıştır.

Haaaaa…. Bana hangi takımı tuttuğumu mu? Soruyorsunuz…..KARŞIYAKA…Neden mi?...
Çünkü ben Karşıyakalıyım… Yaşım mı… 62 … Belki Karşıyakalı olmasaydım..52 olabilirdim… Olsuuuun…Ben Karşıyakalıyım…. Yaşadıkça..
Erdal ÖNAL -2007- Karşıyaka

Hiç yorum yok: