20 Kasım 2007 Salı

1734 SOKAK

Ahmet Ragıp KARAÇELEBİ

Selamlar, ben en son yaşadığımız 1734 sokaktan bahsetmek istiyorum bakalım sizlere neleri hatırlatabileceğim ve siz de yazarsanız neleri unuttuğumu bana hatırlatacaksınız. Evimiz 1734 (Aydoğdu ilkokulu sokağı) ile 1728(Kilise sokağı) köşesinde 3 katlı, bol balkonlu (her odasında balkonu vardı, balkonda sabahtan 1 saat, öğlen 1 saat, akşam 1 saat otur tüm Karşıyaka sakinlerini görürdün, çoğuyla da bir şekilde selamlaşırdı insan) eski ama geniş bir binanın 2.ci katında idi. Üst katta , taşındığımızda Yümni amcalar otururdu, altımızda ise Madam vardı. Ayrı bir yazıyı hak eder… Evin odalarını pansiyon olarak kiraya veriyordu. Bu eve taşındığımız yıl 1966-1967 gibi hatırlıyorum. hemen karşı köşemizde tek katlı ve bahçeli Çocuk Esirgeme Kurumu vardı, zaman içerisinde çeşitli amaçlar için kullanıldı, başlarda sünnet gibi okazyonlara kiraya verilirdi, çok iyi hatırlıyorum o düğünlerden birine çocuk yıldızlardan bir kız gelmişti (ismi neydi unuttum) biz erkek çocuklar arasında bayağı bir heyecan yaratmıştı bu, maalesef ben hariç tüm arkadaşlarım imzalı fotoğraflarını alabilmişti. Şimdi bu binayı hatırlayamayanlar için bahçesinde dev OKALİPTÜS ağacı olan yapı diyeceğim. Hatırladınız değil mi? O muhteşem simge ağaç Karşıyaka'dan sadece bedenen uzaklaştığım dönemlerden birinde kesilmiş. Gözyaşlarıma engel olamadığımı hatırlıyorum. Tabi lafın ucu nereden başlayıp nerelere gidiyor, tutamıyorsun ki , şu an çalakalem yazıyorum, devam edeyim, çapraz köşemizde tek katlı sarı bahçeli bir ev vardı. Karşı köşemizde ise o tipik Rum evlerimizden biri durmaktaydı, cumbalı, heybetli, sonra yıkıldı yerine bir apartman yapıldı, apartmanın ismini hatırlayamadım şimdi utandım ama hala orada son gelişimde gördüm. Evet, sokağımızın çarşı tarafından girişine şimdinin Telekom’u O zamanların PTT si bir bina kondurmuştu, inşaatında ayağımıza az çivi batmadı, az dayak yemedik inşaat ustasından kırdığımız fayanslar yüzünden, hariçten bir yük asansörü vardı, o çocuk aklımızla çıkar inerdik, hiç bir koruma olmadan, şimdi düşünemiyorum bile. Hemen yanında sevgili Cem Atalkın'ların evi verdi, kocamaaaan bir bahçe içerisinde, sokak tarafında demir parmaklıklar vardı, tam ortada bir demir kapı, oradan girerdin ve upuzun yolda her iki tarafında narenciye ağaçları yürürdün, küçük bir açıklığa gelirdin burada bir havuz ve arkasında 2 katlı Cem'lerin evi dururdu. Çocukluğumuz o bahçede geçti. Cem Atalkın, Atila Markoviç, Zafer Altınbaşlı, Ali (soyadını hatırlayamam)Cem'in ablası Mahinur, anneleri Sevim hanım teyze, babaları Mahmut bey amca (hafızam yanılıyor olabilir) neyse , bazen aradaki taş duvardan atlayıp PTT’ nin bahçesinde top oynardık, ama diğer oyunlar hep buradaydı, ya da tek kale maç pek popülerdi o zamanlar, bunları hep bahçede yapardık. İnanılmaz bir ortamdı, şimdi kendi kızımı düşününce bizim çocukluğumuz geliyor aklıma , her ne kadar herşeyin en iyisini sağlamaya çalışıyorsak da O ve yaşıtları adına üzülüyorum. ha bu arada bu bahçemiz ile Simeranya sineması sırt sırta idi, dolayısıyla sinema sezonunda mevziler ve cephane (çiğdem) alınır ve geceye öylece dalınırdı. Neyse, bahçeden çıkalım ve devam edelim Şimdi bu bahçenin yerinde kocaman binasıyla ve pasajıyla Mahmut Şevket Atalkın apartmanı ve pasajı var (isimi yanlış hatırlıyor olabilirim) Bu bahçenin hemen karşısında tek katlı yıkık dökük bir bina vardı, köşede, oldukça stratejik bir konumdaydı, çeşitli amaçlarla kullanıldı, konut olarak da bir ara garip Hüseyin’lere hizmet verdi. Hüseyin saf biraz zayıf kamburumsu problemli bir arkadaştı, ağabeyi vardı da adı Mustafa idi, o da aynı şekilde aşikar problemleri vardı ama bir şekilde hep çalıştılar, ağabeyi çoklukla fırınlarda un çuvalı taşırdı ve sıkı bir KAF KAF lıydı… maçlara falan giderdi… sonradan yıkılan Rum evi dedim, yerine yapılan apartman oldukça fiyakalıydı, gerçi sonradan benzer yapılardan binlercesi Karşıyaka’nın o güzel dokusunu duman ettiler neyse… apartman olunca altı dükkan oldu, çoklukla da bakkal vardı o zamanlar, biz de böylece "karşı bakkal" olayını yaşadık, sepeti sallandırıp ekmek , kola ıvır zıvır alınırdı. Kolalar bile daha güzeldi o zaman, o 1 litrelik cam şişesi ne hoştu, hatırladınız mı? Neyse bakkal zaman içerisinde çeşitli kereler el değiştirdi, sadece o dükkanın tarihi bile çok sosyolojik çalışmada kullanılabilirmiş, miş diyorum zira sonradan yorumlayınca anlıyor ki insan, Karşıyaka’ mız ciddi bir göç alma olayını o tarihlerde de yaşıyormuş. -işte uzak görüşlü olup, harçlıklarımızı harcamak yerine , bataklıkları bostanları kapatsaydık şimdi trilyonerdik :)))) - sokağa devam edelim, Aydoğdu ilkokuluna doğru devam ediyoruz, burası başka mahalleydi bizim için, burada da dönem dönem aynı sınıftan okuldan arkadaşlarım olsa da hiçbiriyle samimi olamadık, 1729 sokaktan bahsediyorum, 1734/1729 köşesinde sol taraf bu samimi olamadığımız arkadaşların bölümüydü, sağ taraf ise bizim Zafer'lerin burada bir apartmana taşınmaları neticesi bizim taraf olmuştu, bahçenin artık kesmediği yaşlarda bu sokak bizimdi, hikayeleri de ayrı yazı konusudur. 1734 sokakta biraz devam edince solda köşede MELEK PASTA FIRINI vardı, annemin hazırladığı börekleri, revaniyi, güveçleri alır götürürdüm, pişirmeye, oradaki amca abi neyse alır bana üçgen üzerinde bir sayı kabartılmış bir marka verir (askerlerin künyesi gibi) diğer eşini de tepsiye sokar tepsi muhteviyatına göre, yarım saat sonra gel, 45 dakika sonra gel falan derdi... ramazanda inanılmaz pideleri burada kuyruğa girerek alırdık...
Bizim oturduğumuz ev, iddia ediyorum Karşıyaka'nın o zamanlar en stratejik noktasında idi. Çarşıya ulaşmak için en kısa en uygun yol bizim evin önünden geçen yoldu. Bir Kız Lisesi, Bir erkek Lisesi, Bir Kız enstitüsü vardır. Kız Lisesi ve Kız enstitüsünün Alaybey, Pazaryeri ve çarşıya çıkan sokaklarında oturan tüm öğrencileri çok büyük oranda evimizin önünden geçer, 1734 sokak boyu ilerler, Melek pasta fırınından sola dönerek okullarına giderlerdi. Çıkışlarında da aynı yoldan evlerine dönerlerdi.
Neyse devam edersek sağda Aydoğdu ilkokuluma ulaşmış oluruz, İlkokul 2.ci sınıfı okuduğum Aydoğdu'dan o sene sonunda Nergiz Mürşide Akyüz ilkokuluna geçmiştim, sonra 5.ci sınıfta tekrar Aydoğdu'ya dönmüştüm. Bazı şeyler, enstantaneler unutulmuyor. 5.ci sınıfın ilk gününde sıraya girdiğimizde sonradan da üniversite yıllarında görüştüğüm ve sevgili Şengül ile Mürvet yanıma gelip "senin adın Ahmet Ragıp Karaçelebi, seni tanıdık" demeleri ve benim utanarak ablama sokulmam, ablamın gülümsemesi şu an bile gözümün önündedir. Öğretmenimiz ise Melahat hanımdı, saygıyla anıyorum. Okul çıkışlarında kaçarak evimiz yerine arkadaşlarıma gittiğim, ailemin buna çıldırmaları hepsi hayal meyal. Beni o günkü teknoloji ile arkadaşlarımın evlerinde oynarken nasıl bulduklarını hala merak ederim.
Sokak daha sonra sağlı sollu birkaç dükkan ile son bulur. Şu anda kulağıma bir ses geldi eskilerden, eminim hatırlayanlar olacaktır. Kambur yaşlı bir nine kimiz zaman 1 seyrek olarak 2 eşekle istasyondan kilise sokağı boyunca iner, ve "Kozalakçiiiiii".. diye bağırır, eşeğin sırtına vurduğu içi kozalak dolu çuvalları satmaya çalışırdı. Soba tutuşturmada çok güzel olurdu bu kozalaklar, sıkça alırdık. Şimdi ben 1734 sokağı yazdım ama neleri unuttum kimbilir. Başka ne sokaklar var aklımda kısmet olursa dilim döndüğünce hatırlayabildiğim kadarıyla onları da yazacağım. herkes kendi sokağını yazsa ortaya farklı bir Karşıyaka çıkar diye düşünüyorum. Ah keşke fotoğraf imkanları şimdiki gibi olsaydı da bunları size foto destekli anlatabilseydim, ama fotoların hepsi benim şu an zihnimde...ne yazık ya da ne mutlu ki.. sevgi ve sağlık dileklerimle...

İlave olarak söyleyebileceklerim sokağımız hakkında , aslında o zamanların tüm Karşıyaka bölgesi için geçerliydi. Evimiz çok yol üstündeydi, bilhassa yaz geceleri akşamüstünden kaldırıma madam meşhur tahta koltuğunu minderlerini koyar, bizler de kah merdivene kah iskemleye kurulur çiğdem çitler, gelen geçene bakardık. Şimdi yapsan aynı şeyi deli diye garip garip bakarlar. Sonra havanın kararmasına paralel olarak sinemaya yolculuk başlar, bilhassa Hayal ve Beyazıt sinemaları geniş bahçeye sahiptiler o nedenle bize daha cazip gelirdi, zira film sarmazsa büfe civarından topladığımız gazoz kapakları ile makine dairesinin oradaki boşlukta "cibidikostik" oynardık yerlere yılan gibi şeyleri tebeşirle çizerek. Düzgün gazoz kapağı değerliydi, bunun için de gazozun ustaca açılması gerekirdi, kendine özgü bir ses çıkardı. eminim şimdi çıkmaz o ses :))) Vinanko gazozu vardı fiyatça en hesaplısı (efes sineması sokağında imalathanesi vardı) Benda Sensun Sunal Kokteyl gibi soğuk içecekler çiğdemin tuzundan şişen dudaklarımıza ilaç gibi gelirdi.Asıl ödül ise ailemize ya da nazımız geçen birine sinema dönüşünde istasyonun oradaki ömür çay bahçesinin çarşıya bakan tarafında konuşlanmış dondurmacıdan döğme Maraş dondurmasından aldırabilmekti bir külah...sevgiyle ve sağlıkla kalın.

8 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

Biraz da 1728 sokaktan bahsedeyim. ya da numaraların ruhsuzluğundan azade adıyla Kilise Sokağı...İlk oturduğumuz ev hemen kilise nin yanında bir taş bina idi...Allahım şimdilerde daha bir anlıyorum ben ne şanslıymışım, bu evlerden birinde yaşadım...sabitleme kacaları ile demir pancurları, evin içindeki dolapların hala aklımda yer etmiş aksesuarları, kapı kolları, çekmece kulpları, cam gömme mutfak dolapları...Bahçesi...O kokusu evet, hala burnumun içinde dolanır o koku...İlk başlarda sabahları erkenden çalan kilise çanları beni yataktan düşürürdü, ama sonradan inanın duymamaya başladım. son geldiğimde ev çoktan yıkılmış, zaten kilise çanlarının çalması da yıllar önce zaten durdurulmuş...Neyse hemen bizim evden başladım , sokağın orta yeri bizim ev :))) Bir ucu Karşıyaka istasyonunda öbür ucu ise (serüvenlerinin ve ifşaatlarının arasından anlayabildiğim kadarıyla) Karluk Biraderlerin sokağında olan bir sokak...Bilhassa fazıl bey caddesi ile 1734 sokak arası oldukça işlek bir sokak. 1740 sokaktan Fazıl bey caddesine kadar olan kısımda Erdem koleji vardı..O tarafları Karluk biladerler daha iyi anlatırlar elbet...Ama Erdem Kolejinin karşısında bir park vardı ve burası masum ve gözden uzak bir buluşma parkıydı...Fazıl bey caddesinden doğru istasyona yürüken ise sağda, hemen bizim evin tam karşısında BATI KOLEJİ vardı. Yukarı doğru ilerlerken sağda şubenin arka kapısının sokağına (1737 sokak) geliriz. Daha ilkokulda olduğumdan bu sokağı çok az kullandım. Sol taraftan kız Lisesine doğru giden yolu da o zamanlar ilkokulda olmam dolayısıyla az kullandım desem yalan olmaz :)) Bu sokak solda Kız Enstitüsü solda Kız Lisesi enteresan bir sokaktı...Ama ne yalan söyleyeyim bu sokağın sonundan sola döndüğünde durup duran Temiz Mandra ilgimi daha çok yer etmiş aklımda...Yoğurtlarının tadı hala damapımda ve çok az kereler o lezzeti yakalayabildim ki yoğurt manyağıyımdır...Toprak güveçlerde de olan o yoğurtlar hele mevsiminde koyun yoğurdu, neredeyse bıçakla keser yerdik...Çok sonradan Aksoy caddesine taşındıydı , sonradan da üzücü bir hikaye...Neyse, ben kendilerini ürünleriyle ve bilhassa o muhteşem yoğurtlarıyla anayım ve bir selam göndermiş olayım...Sokağa geri dönelim, devam edince hemen sağda bu sefer Şube ortaokulun ana kapısının olduğu sokak, aynı zamanda soldan Ankara ilkokulunun duvarları eşlik eder...O meşhur Simeranya Sineması da bu sokaktaydı...Ne kadar müthiş bir şey, şimdilerde, hele İstanbul'da , sinemaya gitmek için nerdeyse önce bir AVM ye gitmek zorundasın, ama bunlar sokağın içinde hayatın ta içinde , mahallenizin sinemaları...O sakin yaz akşamlarında boşlukta sanki evin içinde yankılanan sesler ne kadar uzak şimdi, ne kadar yabancı... dakika aralarda cızırtılı hoparlörden müzik yayınları, büfecinin satışları artırmak için açacağı ile şişelerden çeşitli sesler çıkartması...Neyse sokağa dönüp devam edelim

Adsız dedi ki...

Hemen solda meşhur , 1735 sokak...Yok böyle bir sokak, uzar gider, karşıyaka'nın en uzun sokağı desem yanlış mı olur, sanmam , zira dönüşte bizim 1728 sokaktaki apartmanları görürdük ufuk çizgisinde , git git varmazdık bir türlü... Gerçi Girne caddesi yokken , sazlık bataklıkken bir kesilir ama patikamsı bir yolan sonra devam ederdi...Mavimsi grimsi renkte, bana soğuk gelen Mustafa Reşit Paşa ilkokulunun oraya kadar giderdik ipimizi koparıp...Kristof Kolomb haltetmiş, bizmkisiydi asıl keşif, Jules Verne , ne etmiş, bizimkiydi asıl devr-i alem...Neyse yukarı doğru devam edelim, sağda VANLI apartmanı, hala durmakta, ama hemen yanındaki o ulu OKALİPTUS ağacı yok yıllardır...Onu kesen eller kırıla, o kadar kızgınım yani...Sembol ağaç, sembol ağaç diye elalem inler, biz keser gideriz...bari yerine 1 tane ağaç dik, o da yok...1728 sokak zamanına göre modern apartmanlar yanında , Rum taş binalarının ve de tek katlı villa tipi evlerin bolca olduğu enteresan bir sokaktı...1734 sokağın köşesine geldiğimizde, sağda yakın köşede Çocuk esirgeme kurumuınun tek katlı, bahçeli binası,solda yakın köşede tek katlı sarı renkli villa tipi.Solda uzak köşede bir Rum taş binası, cumbalı , harikulade bir yapı, sağda üst köşede ise 3 katlı, bizim sdaha sonraki yıllrda uzunca süre ikametgahimiz olacak 3 katlı ev. Alt katta madam otururdu , pansiyon yapardı...Daha yakın zamanda okudum, bir anı, muhtemelen bu madamın yanında kalmıştı anı sahibi...Yukarıya doğru devam ettiğimizde yine sağlı sollu renkli yapıları müteakip istasyon meydanına varıyoruz...Burada keseyim bir duygu seli yaşıyorum, herşey birbirine karıştı...

Adsız dedi ki...

1734 Sok. anılarına bir düzeltme ile başlamak isterim...Cem ile Mahinur'un babalarının adı Süleyman Atalkın idi...Nur içinde yatsın..

Sokağın çarşı tarafındaki başında bulunan santral binası bizim dönemimizde yapıldı. O zamanlar bize dev gibi gelirdi ama geçen günlerde geldiğimde sabahın çok erken saatlerinde sokaklarda turalarken gördüğümde gözüme pek ufak tefek geldiydi...Yapılırken dıştn bir bir asansör kurdular, malzemeleri onunla çıkartıyorlardı Dört tarafı açık hiç koruması olmayan o asansöre binip yukarı çıkıyor aşağı iniyorduk, kimse de bize ne yapıyorsunuz demiyordu, ne gözükaraymışız o aralar...Arka bahçesinde çok keyifli maçlar yaptıydık... Burası aynı zamanda Elif sineması sokağının başı idi. Bir ara İRLANDALI KIZ , DOKTOR JİVAGO gibi o dönemlerin çok sansasyonel filmleri gelmişti, bilet bulmak ne kadar zordu. Hemen karşısında Huzur kıraathanesi vardı, en dikkat çeken yanı hemen girişte sıra sıra satranç masalarınıon olmasıydı...
Şimdilik bu kadar :))

MURAT dedi ki...

gÜZEL YAZMIŞSINIZ.1729 SOKAĞIN ESKİ İSMİNİ VE ŞAYESTE SOKAĞIN NERSEİ OLDUĞUNU(YENİ SOKAK NUAMARASI)NI BİLİYORSANIZ RİCA EDERİM.

Erdal Önal dedi ki...

1729 sokağın eski adı " Nuh Bey
Sokağı", "Şayeste Sokak" da şimdiki, Tiyatro Sokağı...

Unknown dedi ki...

Ahmet cim ne güzel yazmışsın , çok teşekkür ederim sana eline sağlık kadim dostum.