20 Aralık 2008 Cumartesi

HADİ GEL DE YAZMA...

Ben Karşıyaka’da lunaparkın karşısında oturuyorum. Buraya taşınalı 23 yıl olmuş, Ne kurban bayramları yaşadık burada unutulacak gibi değil, hele ilk yıllarda yanımızdaki arsa ile karşımızdaki arsa mezbahaya dönerdi. Nerede ağaç varsa önünde kurban kesme kuyruğu oluşurdu. Kan gölleri…koç boynuzları..ayaklar..kelle derileri arasında yürümek mümkün değildi. Bunlar yetmezmiş gibi..kendini temiz sananlar 20 santimlik çukurlar açar, atıkları oraya gömerdi..bunu da yolun kenarına açınca her biri bayram sonrasında bubi tuzağına dönerdi. Artık yazmaya bile gerek yok.. Mastak, mastak koyun kokusu ile çingenelerin körükle tütsüledikleri kelle ve ayak kokuları da işin cabası idi.

Şimdi bu kurban bayramında ben ne bir koyun gördüm, ne meleme sesi geldi kulağıma, ne de koyun kokusu duydum. Ama işin beni çelişkiye düşüren tarafı da 63 yaşımdayım ilk defa bu bayram öğleye doğru kurban kavurması yemedim..İçimde fırtınalar kopuyor..beynimin bir yarısı, ne kadar gereksiz, ne kadar ilkel bu bayram derken, öteki yarısı da kurban eti de, kurban eti diye tutturuyor…Ne kadar zor şey insanın alışkanlıklarından vazgeçebilmesi…

Ben 12 yaşıma kadar Kırkağaç’ta yaşadım..3-4 dönüm bahçesi olan, içerisine at arabası ile girilen, Kavun zamanı evin boş olan her yerine binlerce kavun asılan, zeytin zamanı yer gök zeytin çuvalları ile dolu olan, evin bir odası “yağevi” diye ayrılan, mutfağında 16 tane koca koca küplerin yer aldığı, içlerinde ev sabunundan, 8 çeşit kuru üzüme, turşusundan pekmeze kadar her tür organik ürünün bulunduğu bir evdi bizim evimiz…

Rahmetli dedem “Turpluların Halil Efendi” çok büyük yokluklar içerisinde büyümüş, ama çalışkanlığı sayesinde bir süre sonra halini vaktini düzeltmiş, Bir gün nineme demiş ki..
- Evliya; Çoban kuyuda bir bağ satılıyor…Bu bağ “Keyif bağı”
Ehh..artık dünyalığımızı yaptık..Sen bana şu sakladığın paralardan 50 lira ver…Bağ etse..etse 30 lira eder emme ..50 de desele…Ben bu bağı alcem….
Dedem o keyif bağını almış, keyif bağı denmesinin sebebi: Bağda 150 kök asma var..ama asmalar, ne kurutmalık çekirdeksiz üzüm asması, ne pekmez çıkarmaya yarayan delikara asması..yani ekonomik değeri yok..Ancaaak her çeşitten 2-3 kök olmak üzere 20 çeşitten fazla üzüm var; kelek üzümü, zeytin üzümü, pembe çekirdeksiz, tavşan böbreği, delikara, misket, razakı,nar üzümü, şam üzümü,iri kara, baştankara, keçi memesi ilk aklıma geliveren çeşitler…Ağaçları sormayın gitsin..Ceviz..Kiraz…Vişne…Kayısı, zerdali, ayva, elma çeşitleri daha neler neler….

İşte O çocukluğumun Kırkağaç’ında her dini bayramda ninem evimizin dış cephesini ve bahçedeki teneke saksıları çivitli kireç ile büyük bir özenle badana yapar. Bayram sabahı uyanır, uyanmaz..en ücra köşeye, atıklar için derin bir çukur açtıktan sonra…Tüm komşular gibi sokak kapının önünü süpürerek evimizi bayrama hazır ederdi..Bayram namazı için dedemin giyinmesine yardım eder, birgün önceden sabunlu su ile yıkadığı, meslerinin üstüne giyilen lastik pabuçları kendi giydirirdi.. Namaz dönüşü dedem kapıda beklenir..Ninem dedemin elini öperek kutlardı bayramını…Biri dedeme, biri nineme…sıra ile bir yıl anneme bir yıl babama olmak üzere 3 koyun kesilirdi…Kurban kesenler o sabah oruç tutar..kesilen kurbanların yumurtalıkları ile böbrekleri acil olarak pişirilir… Oruç tutanlar, orucunu açardı….Kesilen her koyunun sağ tarafı hayır olarak dağıtılır..sol tarafı kavurma yapmak için bize kalırdı…(Koyunun sağ tarafı ile sol tarafı karışmasın diye parçalanmadan üzerine çörtük susamı yapıştırılıdı) Yapılan kavurmalar 5-6 kiloluk küplere basılır, bozulmasın diye üstlerine kuyruk yağı dökülürdü…

O günün öğle yemeği mutlaka kurban kavurması olurdu. Yanına bulgur pilavı pişirilir, salata yerine yoğurt ve turşu konurdu. O öğle yemeklerini asla unutamam..Çünkü şölen gibi olurdu. Sofra hazırlanırken ( Tabii ki yer sofrası) herkesin önüne çatal konur, yalnız yanımızda çalışan Mehmet ağabeyin önüne tahta kaşık konurdu. Çünkü hiç unutmam Mehmet ağabey kavurma kabına kaşığı daldırır, yağı ile birlikte yerdi….

Eeee… Şimdi ben soruyorum? Bayramları böyle yaşayanların 2008’in Kurban Bayramında…koyun görmemesi…Koyun melemesi duymaması.. koyun kokusunu hissetmemesi…Hadi hepsi bir yana bayramın 1. günü kurban kavurması yiyememesi…. Koparmazmı O’nun beyninde fırtınaları?…Arkadaşlar zorum beynimde ..Yarısı geleneksel bayramları istiyor… Yarısı bugünü…. Herkese kurban kavurması tadında bayramlar diliyorum.

11.12.2008 Erdal ÖNAL-

Hiç yorum yok: