20 Kasım 2007 Salı

2006 SOKAK VE 1716 SOKAK

Ergin ESİN

Adım Ergin ESİN. 1944 yılında İstanbul’da doğdum, babamın tayini ile 1954 yılında Karşıyaka’ya geldim. O günden itibaren de doğma değil büyüme Karşıyaka’lı oldum.
Cumhuriyet İlkokulu’nda, Karşıyaka Lisesi’nde okuyup Karşıyaka Kolejinden mezun oldum. İzmir İktisadi İdari İlimler Akademisini bitirdim. İzmir’de 30 yıl gazetecilik yaptım.Ege Ekspres, Yeni Asır, Tercüman gazetelerinde muhabirlik, Bulvar Gazetesinde haber müdürlüğü yaptım.
1965-1967 yıllarında okumak için gittiğim İstanbul dışından Karşıyaka’dan hiç ayrılmadım. Karşıyaka’dan ayrılmak ta hiç aklımdan geçmedi. Ben Karşıyaka’da yaşadığım bu 53 yıldan çok mutluluk duydum. Karşıyaka’nın en güzel yılları olan 50’li ve 60’lı yılları yaşamış ve hala o günleri hatırladığında mutluluk duyan biri olarak şimdiki gençlere o günlerin Karşıyaka’lılarını anlatmanın bir görev olduğunu düşündüm. Bu sayfayı düzenleyen ve aynı yaşta olduğumuz sevgili Erdal arkadaşıma böyle bir hareketi başlatmasından dolayı şükranlarımı sunuyorum. Bizim yaştakiler için bilgisayar ve internet biraz ters gelen bir olay. Bende yazdıklarımı iletebilmek için oğlumdan yardım istedim. Şuna eminim ki benim gibi yüzlerce kişi bu sayfayı okuyor ama cevap yazarak ulaşamıyor. Onların da en kısa zamanda ulaşmasını ve anılarını yaşadıklarını anlatarak “Eski Karşıyaka”yı ebedileştirmelerini temenni ediyorum.

Benim çocukluğum Alaybey 2006 sokakta geçti. Şimdiki Tansaş’ın karşı sokağı. Şimdiki çocuklar gibi günlerimiz evde değil top ve meşe peşinde geçerdi. O zamanın en güzel oyunu futboldan sonra kafa karıştı. Gazoz kapakları, şeker kağıtlarının alt üst oyunu da favori oyunlardandı. Akşam üstleri de 9 kiremitle saklambaç oynar ve geceleri yorgunluktan bitap düşerdik.Ama yinede çok mutlu olurduk. İlkokuldan mezun olanlar ortaokulun 1.sınıfı için Şube’ye giderlerdi. (şimdiki Karşıyaka İlköğretim okulu)Ancak Orta 2.sınıfta Karşıyaka Lisesi’ne giderlerdi. Birden kendimizi yaşları çok ilerlemiş ağabeylerimizin yanında bulurduk. Koşarken çarpsanız bile okkalı bir tokat yediğiniz için bir süre sonra sizde bahçede tur atmaya kızlarla sohbete başlamak zorunda kalırdınız.
Şimdiki Karşıyaka Lisesinin ana binasının olduğu yer 50 ve 60’ yıllarda bahçe idi. İki tarafı çamlarla çevrili yaklaşık 200 m lik bir yolu vardı. Ve bu yolda genellikle sevgililer olmak üzere tur atılır sohbet edilirdi. Bu yolun diğer tarafında ise 7’şer kişilik iki takımın maç yapabileceği bir futbol sahası vardı. O yıllarda KSK-Altay rekabeti bu günlerden daha fazla idi ve futbolcuların büyük bir bölümüde liseli öğrencilerdi. KSK’li oyuncular Karşıyaka Lisesinden Altaylı oyuncular ise Namık Kemal Lisesi’nde okurlardı.Ve sık sık da Karşıyaka Lisesi-Namık Kemal Lisesi maçları bu sahada yapılırdı. Maçın yapılacağı bir hafta önceden ilan edilirdi ve maç günü rahat 300-400 seyirci sahanın etrafında toplanırdı. Karşıyaka Lisesi takımında o zamanlar kaleci Muhüp, Huni Orhan, Puşkaş Ergun gibi ünlü futbolcular oynarlardı.
Lise çağlarımda ise bu sahada daha çok iddialı sınıf maçları yapılırdı. Bu maçların çoğunda da beden eğitimi öğretmeni Abdurrahman hoca hakemlik yapardı. Öğle tatili 12.00-13.45 arası idi ve biz 12.05 ile 13.40 arasında maçı tamamlamak zorunda idik. Bu sebeple vakit kaybetmemek için çoğu zaman son derste futbol ayakkabılarımızı giyer zili beklerdik. Yine böyle bir maç öncesi İngilizce öğretmenimiz Nermin Hanım son dakikalarda beni sözlüye kaldırdı. Ancak yerimden kalkmam mümkün olmadığından “çalışmadım” deyip vaziyeti kurtardım.
O yıllarda Karşıyaka Lisesi’nde çok değerli öğretmenlerimiz vardı. O günlerin hatırlanması ve sevgili öğretmenlerimizi bir daha anmak için hatırlayabildiğim küçük anı ve lakapları ile yazmaya çalışacağım.
En önemli öğretmenlerimizden biri bedenci Refik hocaydı.. Aynı zamanda lisenin baş muavini idi. Beden dersinde oynadığımız futbola bakar “Siz futbol değil -bokkol oynuyorsunuz” derdi.Bu arada sık sık tuvaletlere baskın düzenler sigaralara el koyardı. Ucuz sigara içenlere bozuk çalar kaliteli sigaraları da toplar giderdi. Lisenin diğer ünlü hocaları Fizikçi Ali İkiz, kimyacı Şule Hanım,matematikçiler Şükran Hanım,kürt Ahmet tarihçi Jale Hanım Zehra Hanım, coğrafyacı Melahat hanım,sıfırcı Nevin Hanım, edebiyatçı Tahsin Yaşamak, Kadriye Hanım, biyolojici sıfırcı Kazım. Okul müdürü Halit bey aynı zamanda coğrafya öğretmeni idi.
Bütün günümüz okulda geçerdi ve bu bana göre arkadaşlık bağlarını çok güçlendirirdi. Canımız sıkıldığında toplu olarak okulu kırar Küçük Yamanlar’a pikniğe giderdik. Yazılıların durumuna göre iş sabah veya öğleden sonra yapılırdı. Yarım günlük mazeret tezkeresi de sahte bir imza karşılığı sınıf mümessiline verilirdi.

Halit Bey okul müdürü olduktan sonra 1960’larda işi sıkı tutmaya başlamıştı. O zamanlar bomboş olan Yamanlar dağında dolaşanları görünce polis jeepini göndermeye başlamıştı. Tabi mecburen bizde tedbirimizi almaya başlamıştık. Bu arada Osman Bey parkına baskınlar düzenleyip meşe, misket oynayanları yakalıyor meşelerine el koyuyordu. Arkadaşlar mecburen kendilerine yeni oyun mekanları bulmak zorunda kalmışlardı.

O yıllarda Karşıyaka’da 3 kapalı sinema vardı. Bunlar Melek, Ses ve Atlas sinemaları idi. Atlas sineması şimdiki öğretmenler lokalinin altından girilen bir yerde idi. Melek sineması sahilde Akbank’ın olduğu yerde, Ses sineması da şimdiki Ses pasajının olduğu yerde idi. Atlas ve Melek sinemaları Türk filmleri, Ses sineması ise yabancı filmler oynatırdı. Özellikle de kovboy filmleri çok tutulurdu. ”Ufaklık” filmleri oynayınca sinema burnuna kadar dolardı. Bu sinemaların en ünlü seansları cumartesi günleri 1-3-5 seanslarıydı. Erkekler sevgililerinin hangi seansa bilet aldığını takip edip yer bulma savaşına girişirlerdi. Herkes çok mutlu olurdu. Kişiler arasında maddi açıdan bir uçurum yoktu. Hemen hemen herkesin yaşantısı aynı gibiydi. Arkadaşlık çok önemliydi. Birinin parası çıkışmazsa diğeri hemen tamamlardı. Sinemaya, maça hep beraber gidilirdi. Maç dönüşü takım galip gelmişse Alsancak vapur iskelesinden kalkan vapur Karşıyaka’ya yaklaştığı an sirenini öttürmeye başlardı böylece galibiyetten bütün Karşıyaka’nın haberi olurdu.  Hele Altay’ı yendiysek vapur Altay lokalinin tam önünden geçerken sirenini uzun uzun öttürürdü. Önemli maçlarda ise vapur kalabalıktan yana yatar, kaptan aşağıya inip yolcuları ortalamaya çalışırdı. Karşıyakalı bir diğer Karşıyakalıyı her yerde hisseder ve tanırdı. Bir kelime,bir davranış, bir bakış….

Birde o zamanlar Karşıyaka’nın küçük bir yer olması dolayısıyla herkesin birbirini tanıması, samimi olmasalar bile selamlaşması bir bağlılık, bir Karşıyakalılık bağı oluştururdu bana göre. Karşıyakalılar kendi aralarında kavga etseler bile dışarıya karşı birleşir, tek vücut olurlardı .Bu da Karşıyakalılara karşı dışarıdan antipati oluşmasına neden olurdu.

1716 SOKAK

Alaybey 2006 sokakta geçen ilkokul ve ortaokul yıllarımı, o günkü yaşantıyı yukarıda anlattım. Lise ve gençlik yıllarım ise önce 1716 sokakta daha sonra da 1714 sokakta (Zafer sineması sokağı) geçti.1716 sokak karakolun karşısından başlayıp Osman Paşa parkına kadar devam eden sokaktır. Bizim evimiz hemen başta olduğu ve bazı dükkanlar bulunduğu için oynamaya müsait değildi. Onun için günlerimiz Elif sineması sokağında geçerdi.1960’lı yılların başında Elif Sineması (şimdiki Deniz Sineması) daha yapılmadığından bu sokak çok sakindi. Ortalarında bir yerdeki kundura tamircisinden başka dükkan yoktu. Sokakta rahat rahat maç yapar, kapı önlerinde toplanıp sohbet edebilirdik. O yıllarda edindiğimiz arkadaşlıklar çok uzun ömürlü olmuş bugüne kadar da süregelmiştir. En büyük zevklerimizden biri de o yıllarda meşhur olan İtalyanca şarkılar dinlemekti.Örneğin,”Portofino” şarkısı idol olmuş, sahilde şimdiki otobüs duraklarında olan gazinoya gençler bu adı takmışlardı.
İzmir’de ilk kez düzenlenen partilerde o yıllarda yapılmıştı. Daha diskonun ne olduğunu bilmediğimiz yıllarda boş bulduğumuz evlerde partiler düzenlerdik. Cumartesi günleri öğleden sonra yapılan bu partilere kızlar genellikle kitapları ile gelirlerdi. Önceleri tek plak çalan pikapla plak çalınır kız arkadaşı olmayan erkeklerden biri plak değiştirme görevini yapardı. Daha sonra 10 plak çalan pikaplar çıkınca ne kadar mutlu olduğumuzu tarif edemem.
Bu partilere zaman zaman İzmir’de tanınmış kişiler katılırdı. Bunlardan biri de ünlü kaleci Varol Ürkmez di. O yıllarda Altay’ın kalecisiydi.
Bu tip bir yaşantı o yıllar için Türkiye’de düşünülmesi bile olmayacak bir şeydi.
Daha sonra çok kalabalıklaşacak olan arkadaş grubumuzun temelleri Elif Sineması sokağında atılmıştı. İlk arkadaşlarımız arasında daha sonra TEK Karşıyaka Şube Müdürü olan “kör” lakaplı Akın Akefe, genç yaşta vefat eden kuyumcu Mehmet Saykal, Şanver Kiper,”Bülbül” Namık Ergezen vardı. Bu….. grup iki yılda 50-60 kişiye ulaştı.
Önce Eshot sokağındaki gençler kahvesi daha sonra Majestik ve son olarak İstasyon Kahvesi grubumuzu bir anda büyütüvermişti. Hepimiz 18 yaş civarındaydık ve çok iyi anlaşıyorduk. Bütün günümüz deli lakabıyla maruf Naci Gülgeze’nin kahvesinde geçerdi. Bu gençlerin çoğu daha sonra Karşıyaka’da önemli ve tanınmış kişiler oldular.
Kahvenin önemli kişilerinden biri merhum Delibaş Necdet idi. Bir inşatta kafasına tuğla düşmüş tuğla kırılmış ancak ona bir şey olmamıştı. Bu yüzden bu lakaba layık görülmüştü. Daha sonraki yıllarda yine İstasyonda kahvehane açtı ve yıllarca çalıştırdı. KSK’nin görünmeyen neferiydi. Karşıyaka’nın 2.ligde oynadığı ve 3.lige düşme tehlikesi geçirdiği yıllarda yönetimde olmadığı halde parası olmayan takımı otobüs tutup maçlara götürür futbolcuların maaşlarını öderdi.
Grubun lideri “Hayvancık” lakaplı Öner Özatay (maliyeci) idi. Baykuş Vedat Akgönenç, abisi emekli İş Bankası müdürü Nejat Akgönenç, merhum diş hekimi Uğur Eper, diş hekimi sarı Taner Meralan, bankacı Okan Karakaş (bir ara Tütünbank Karşıyaka şube müdürlüğü yaptı ayrıca KSK’de birçok resmi maçta oynadı). Ankara İlkokulu’nun karşısındaki sokakta uzun yıllar avizecilik yapan Mehmet Civelek, Bakkal Turan, Ender Mesta, bankacı Selçuk Numanoğlu, bankacı Hattusil, Alain Delon Selçuk, Bambino Mustafa, sütçü Özden (şimdi istasyonda kahve işletiyor), modilist kuyumcu Ebili Cengiz, rahmetli veznedar Selahattin, Kuş Metin, merhum diş hekimi Bora, kırmızı Alp, canavar Samim Özatay, emekli hakim Efrüz Erkınay, kikirik Erdoğan, manifaturacı Atakan, pastacı Ferruh Ergezen(şimdiki İGS pastane idi, kaymakam Hamdi (Kuşadası kaymakamlığından istifa edip turizmci oldu), Rebeca Altay (THY’den emekli), gümrük komisyoncusu Aziz, alamancı koktoroş Çetin, baba Ercü, kardeşi Erdinç, çiçi Erol, parlak Ziya, avukat Sami ve kardeşi Akay, merhum gazeteci Zafer Alatay, kuyumcu Mario, dede İlker,sarı Necati, daha sonra deniz subayı çıkan Hüseyin Özarar hatırlayabildiğim isimlerdendir.
Kahvenin nadir yaşlılarından ikisi ise emekli hakim Hafız Amca ile Balkan Satranç şampiyonu Haşmet Bey’di. Hafız Amca 70 yaşın üzerindeydi ve emekli olduktan sonra avukatlık yapmaya başlamıştı. Karısı ölmüş çocuğu da olmadığından bizden ayrılmazdı. ”Neden yaşıtlarınla arkadaşlık etmiyorsun” dediğimizde “sizin yanınızda ölüm aklıma gelmiyor” derdi.
Haşmet Bey’de birçok arkadaşımıza satrancın nasıl oynandığını öğretmişti. Şu anda Sabah gazetesi yazarı olan Erdal Şafak’ta o yıllarda bizim kahveye gelirdi. Birkaç yıl sonrada Yeni Asır’da gazeteciliğe başladı.
Gündüzleri kahvede birlikte olduğumuz arkadaşlarla geceleri daha küçük gruplar halinde yazlık sinemalara veya meyhanelere giderdik. Grubumuza zaman zaman Delibaş Necdet’in çocukluk arkadaşı olan Gode lakaplı futbolcu Cengiz Kocatoros’da katılırdı. Bu sayede Gode ile de çok samimi olmuştuk. Gode o yıllarda çok tanınmıyordu. Hepimiz birbirimizi çok sever ve sayardık, herkes birbirinin yardımına koşar en ufak bir tehlikede tek vücut haline gelirdik.
Grubumuz askerlik, üniversite ve iş hayatı dolayısıyla dağılıncaya kadar bir aile gibi yaşadık. Bayramları hep beraber geçirir, nişanlarda düğünlerde hep beraber eğlenir ve acıları hep beraber paylaşırdık.
Gençlik yıllarımızın en önemli günlerinden biride Hıdrellez gecesi idi. O gece ateşler yakar, sabaha kadar dolaşırdık. Bahçelerden gül toplar günün doğmasını beklerdik. Güneşin ilk ışıkları ile sahile inerdik. Sahil Bostanlı’dan Alaybey’ kadar ana baba günü olurdu. Genç kızlar, kadınlar dileklerini kağıtlara yazıp denize atarlardı. Daha sonra büyük bir grup Küçük Yamanlar Dağı’na piknik yapmaya giderdi. Burada yenir, içilir, kağıt oynanır ve ip atlanırdı. Artık bunların hiçbiri yapılmıyor.
O yılların en güzel olaylar da yazın Pazar günleri denize girmek için yapılan gezilerdi. 1960’lı yıllarda kimsenin arabası ve yazlığı yoktu. Sıcaklar bastırınca 7’den 70’e herkes otobüslerle, bazende balık istifi kamyonlarda denize giderdi. Hemen hemen her sokaktan bir gezi otobüsü kalkardı. Şimdi çok meşhur turistik yerler olan ancak o zamanlarda gölgesinden yararlanabilinecek birkaç ağaca sahip olan yerlere gidilirdi. Otobüsler genellikle sabah 5-6 arası kalkardı. Bu yüzden biz uyumaz kahvede sabahlardık. Gezi otobüsü gece yarısından sonra gelir park ederdi. Sabah aileler yemekleri ile gelir 3-4 saatlik yolculuk başlardı. Gidilen yerde yaygılar, hasırlar serilir ve yemekler açılırdı. Saatler süren yemek faslı başlardı. İçilen rakılarla da mayışan gençler bir gölgelikte gecenin uykusuzluğunun acısını çıkarırlardı. Dönüş yolculuğu yine şarkılı türkülü olur, bir hafta sonra gidilecek yer üzerinde anlaşma sağlanırdı.
İnanın böyle bir gezi kendi arabanızla bir yere gitmekten daha eğlenceli ve zevkliydi. Böylece semtin büyükleri gençleri daha iyi tanıma fırsatı bulur, karşılıklı sevgi ve saygı oluşurdu. Şimdi aynı apartmanda oturanların birbirilerini tanımadığını düşünürsek ne kadar sosyal bir hareket olduğu açıkça görülebilir. Sokak gezileri de 70’li yılların ortasından itibaren yerli araba üretimi ile birlikte tarihe karıştı.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Ferruh abinin pastanesi İGS'nin olduğu yerde değil, eski eczane şimdi bujiteri olan yerdi, Mevsim Halı Sarayının yanıydı hatırladığım kadarıyla.
Aluminyum kaselerdeki Keşkülünün badem kokusu hala burnumdadır ve tekrar asla bulamadığım bir tattır.