21 Şubat 2019 Perşembe

Araba Sevdası…

Dün televizyonda kanalları gezerken, bir türk filmine rastladım… Başrollerde Ayhan Işık ile  Belgin Doruk vardı.. Geçemedim izledim biraz, çünkü insan o filmleri izlerken kendi gençliğine gidiyor.. Hatta  zaman zaman kendisini başrol oyuncusu sanıveriyor. Filmde fabrikatörün kızı, fabrikada çalışan işçi sevgilisini deniz kenarına götürüyordu arkadaşlarıyla…
Elimde değil ne yapayım hayal dünyama dalıp gitmişim  gene…
1985 sonrası, belki 86 belki 87… O yıllar yavaş yavaş halkın araba edinmeye başladığı yıllar… Hafta sonları kamyonlarla, otobüslerle Foça’ya, Şakran’a, Çeşme’ye Urla’ya denize gitme döneminin yavaş yavaş sona erip, herkesin yazlık alma hayallerinin canlanmaya başladığı yıllar… Hafta içi zeytin ağaçlarının altında yenilen haşlanmış yumurta ile yaprak sarmalarının ballandıra ballandıra anlatıldığı yıllar  o yıllar…
Bizim de içimiz kıpır kıpır.. Yakınımızda oturan kuzenim, birlikte olduğumuz bir akşam eşine biz de gidelim Engin bu hafta sonu dedi… Gidersek de Seferihisar’a gideceğiz çünkü  damat Seferihisarlı…Gidebilsek her yer bizim Çünkü damadın akrabaları Seferihisar kıyılarını tutmuş.. Bütün gölgeler bizim…
 Damat Engin hin-hin bana bakıyor.. Belli ki dilinin altında bakla var…
Esin’e döndü; Söyle Erdal abiye bir araba ayarlasın… Gerisine karışmasın dedi..
Benim kayınbiraderlerimin hepsinde araba var… Bir dediğimi de iki etmezler sağ olsunlar… Arabalar biraz eski-püskü olsa da araba var…
Zaten o yıllarda model arabanın hayalini bile kuran kişi benim çevremde yok…
Şöyle bir arkama yaslandım, boğazımı temizledim.
Düldülü mü ? Alalım… Zıpkın’ı mı dedim… Düldül 1958 model ford.. Zıpkın 1965 Chevrolet
İkisinin de ahı gitmiş, vahı kalmış ama… Mihrap yerinde…
Aaaa…  Zıpkın’ı alalım dediler hep bir ağızdan… Bir yandan da yüzlerde bir tebessüm belirdi. Çünkü 6 ay kadar önce şeker bayramında Düldülle Güzelyalı’ya Güzin teyzemize bayram ziyaretine gitmiştik… Giderken hafif- hafif  yağmur başlamıştı..  Arka koltuktan gülüşmeler geliyor. Döndük baktık bir de ne görelim, araba akıyor… Kayınbirader rahat, problem yok dedi.. Arabayı sağa çekti bağajda şemsiye varmış, aldı bayanlara verdi sorunu çözdü… Ama dönüşte yağmur şiddetini arttırınca yolda su birikintileri oluşmaya başladı… Ne zaman suya girsek araba bu sefer alttan su almaya başladı, Hem de gayzer gibi… Önce bir süre ayaklarımızı havaya kaldırdık, ama çözüm değil…. Hepimizin bayramlık ayakkabılarının içi su doldu.. Bizim kayınbirader gene rahat sorun yok dedi… Herkesi nasıl olsa evine bırakacağız. İyice kurulayın yarına birşeyciği kalmaz…
Neyse biz masalımızı bölmeyelim.
Hafta sonu geldi.. Söyledik aldık zıpkın’ı.. Yumurtalar sarmalar dolmalar  börekler sepetlere dolduruldu… Sepetler zıpkının arsa genişliğindeki bagajına yerleştirildi, depo fullendi… O yıllar bir şişe suyun 25 kuruş, bir litre benzinin 20 kuruş olduğu yıllar… ver elini Seferihisar…
Ben de ehliyet yok o yıllarda, Engin direksiyonda.. Ben yanında.. Arkada hanımlar…


Havamız 1500.. Bayraklı, Salhane, Alsancak, Konak, derken Güzelbahçe’yi geçtik Seferihisar yoluna çıktık… Radyo sonuna kadar açık.. Engin biraz gaza dokundu.. zıpkın uçuyor sanki.. Arkaya baktım bizim hanımların saçları uçuyor… Biri Belgin Doruk.. Biri Muhterem Nur sanki…. Gel keyfim gel…
5 dakikada Yelki’yi geçtik. Yolda bizden başka kimse yok… Zıpkın kanatlandı sanki derken… Aman Allahım o ne ses öyle.. Gövde üstüne iniş yapan uçak gibiyiz…
Şoför usta, ne de olsa Seferihisar dolmuşlarında 5 yıl muavinlik yapmış.. Kazasız belâsız durduk… İndik, arabanın altına baktık.. 50’lik Pimaş gibi birşeyler sarkıyor..
Engin dedim; Şu sarkanı telle bağlayalım devam edelim…
Olmaz Erdal abi; Şaft o.. “Şaft düşmüş” dedi
Hanımları yol kenarındaki bostanın ağaçlarından birinin gölgesine yerleştirdik, Çözüm arıyoruz…
Uzatmayalım masalı; Engin otostop yaptı… Seferihisar’a gitti.. Kardeşinin Anadol pikabını almış geldi… Bağladık Zıpkın’ı, Anadol’un arkasına yola devama edeceğiz, zaten saat olmuş 12.30… OOooo  hanımların keyfi yerinde.. Bahçe sulayan bostancının karısıyla ahbap olmuşlar… Önlerinde bir tabak, tabağın içinde bostanda ne varsa… Marul… Erik.. Salatalık…Çağla badem.. ikramlar  gırla…
Neyse doluştuk kamyonetin arkasına.. Havadar mı havadar.. Çıktık yola hedef; Seferihisar… Aradan 20-25 dakika geçti.. Tam Seferihisar’a yaklaşırken rampaya sardık… ZIKKK… sağa çektik durduk…
Hayrola ne oldu? soruyoruz ama bilen yok..  Kaputu açtılar baktılar… Radyatör su kaynatmış… Su soğusun diye kapağını açtılar… Motor oldu lokomotif… Öyle buhar çıkıyor ki havalara… sormayın gitsin…
EEeee Zıpkın 1965 model Chevrolet tank gibi araba, tartsan 2 ton gelir… Kolay mı bunu rampada çekmek.. Anadol haklı… Ben de olsam su kaynatırım…
Hanımlar ağaç gölgesine… Beyler arabanın başında… Soğuttuk radyatörü… Çıktık yeniden yola.. Yol toprak, tozdan hepimiz bembeyaz olduk….
Olsun, kimsenin umurunda değil.. Nasıl olsa yakında denize kavuşacağız. Dert etmeye değer mi? Hep diyorum ya O yıllar küçücük şeylerden mutluluk çıkarılan yıllar…
Haydaaa  3-5 Kilometre ya gittik, ya gitmedik.. Gene durduk.. Hayrola..
Teşhis kolay… Tedavi zor olan… Anadol yine su kaynattı… Herkes görevini biliyor, Hanımlar ağaç gölgesine, beyler arabanın başında…
Sonuç mu; Vardık Seferihisar’a… Çektik zıpkını sanayiiye… Zıpkına el sallayarak yola devam ettik, ölmek var dönmek yok, doğru deniz kenarına…. Saat olmuş 15.00.. sofralar hazırlandı yemekler yendi, çaylar demlendi, en büyük dut ağacının altında…
Ehh.. Deniz saati geldi haydi denize girelim dedik ama.. Saat olmuş 17.00… Kimin umurunda, keyifle daldık Seferihisar’ın  serin sularına… 5-10 metre açıldık bir de baktık kıyıdan biri el ediyor… Engin’in bir arkadaşı.. Duymuş bizim hazin hikâyemizi…
“Engin biz Karşıyaka’ya dönüyoruz..Anadol’un kasası boş… Gelmek istermisiniz..”
Denizden nasıl çıktık, nasıl kurulandık, nasıl giyindikse… 10 dakika sonra hamile olan kuzen, şoför mahallinde, biz Anadolun kasasındaydık… Koyunlar gibi sokulduk birbirimize…  Ver elini Karşıyaka… Deniz kenarında bir hafta sonu geçirmenin keyfiyle…. Mutlu - mesut…
Dostlarım şimdi ben bunları niye anlatıyorum biliyormusunuz.
Yıl; 2016 arabalarımızı 10-15 bin Km’de veriyoruz servise.. Yıllarca tık yok arabalarımızda herşey saat gibi… lâstiğin havası eksilse ekranda görüyoruz…
Nerelerden… Nerelere geldik… Ara sıra dönüp, arkamıza bakmak, sizi bilmem ama, beni keyiflendiriyor…

Erdal ÖNAL  Mart 2016

Hiç yorum yok: